Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Ahmet SEZGİN


İKİ MANEVİ TEMEL: KUR´AN VE EZAN


Yahya Kemal Beyatlı, Tevhid-i Efkâr´da 30 Mart 1922´de yayınlanan "Ezan ve Kur´an" isimli makalesinde çok kıymetli bir hakikate işaret etmektedir:

?Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fatih´in Ayasofya minâresinden okuttuğu ezân sesi ki hâlâ okunuyor! Selim´in Hırka-i Saâdet önünde okuttuğu Kur´an sesi ki hâlâ okunuyor!

Eskişehir´in, Afyonkarahisar´ın, Kars´ın genç askerleri, siz bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz!?

Hırka-i Saadet´te 500 Yıl Okunan Kur´an

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden dönüp de, Peygamberimiz başta olmak üzere bazı peygamberlere ait kutsal emanetler İstanbul´a getirilince, manevi atmosferin bir şekil alarak devam etmesi için Hasoda´da Kur´an okutmuştur. İyi bir hafız da olan Yavuz Sultan Selim´in kendisi başta olmak üzere, 40 hafızın nöbetleşe sürdürdükleri Kur´an okuma uygulaması, uzunca bir süre Peygamber Efendimizin hırkayı şerifinin ve sancağının yer aldığı Hasoda´da devam etti.

Yavuz Sultan Selim Han´ın Mısır fethinden İstanbul´a döndüğü 25 Temmuz 1518?den, Halifeliğin ilga edildiği 3 Mart 1924 gününe kadar 405 yıl, 7 Ay, 9 gün, bir dakika bir saniye ara verilmeksizin; Topkapı Saray-ı Hümayunu´nun Hırka-i Saadet Dairesi´nde hafızlarca Kur´an-ı Kerim okunmuştur. Hırka-i Saadet Dairesi´ndeki 24 saat Kur´an okuma geleneğine 1924 yılında ara verildi.

İlk kez 1980 yılında, Tevfik Koraltan´ın Kültür Bakanlığı döneminde müzenin açık olduğu saatlerde Kur´an-ı Kerim okunmasına karar verildi. Bir müddet sonra bu uygulamaya son verildi, uygulama 15 Mart 1991´de yeniden başladı.

25 Ekim 1996 tarihinden itibarense Kültür Bakanı İsmail Kahraman?ın talimatları doğrultusunda 24 saat kesintisiz Kur´an-ı Kerim okunmasına geçildi.

1999 yılındaki Topkapı Sarayı?ndan kitap çalınması hadisesinden beri geceleri Hırka-i Saadet Dairesi kilitlendiği için Kur´an-ı Kerim okunmasına yan taraftaki bir dairede devam ediliyor. Gündüzleri de hafızlar, eskisi gibi Hasoda´da okumuyorlar. Dört odadan oluşan Hırka-i Saadet Dairesi´nin Arzhane bölümüne yerleştirilen bir bekçi kulübesinde okuyorlar.

Ayasofya Minaresinden Okunan Ezan
Fatih Sultan Mehmed, şehre fetih günü girmedi. Fatih, İstanbul´u 27 Mayıs günü fethetti. Ecdadımızın cari âdetine göre, bir şehir fetholunduğunda, fethi yapan hünkâr veya kumandan, ancak cuma günü şehre girer, o zamana kadar mahallin camiye çevrilen en büyük kilisesinde, Cuma namazını eda ederdi. Fatih Sultan Mehmed de, 30 Mayıs Cuma günü şehre girdi. Ayasofya kilisesi temizlenmiş, kubbenin sağlam kalmış kısmının altı namaz kılınacak hale sokulmuş, muvakkat bir mihrap oturtulmuştu. Fetihten sonra kılınan ilk Cuma namazı hutbesini İstanbul´un manevi fatihi Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet adına okumuş ve burada ilk Cuma namazı eda edilmişti. Bu andan itibaren Ayasofya kilisesi, Ayasofya Camii olmuştu.

Şüphesiz ki İstanbul´un fethinin sembolü, camiye çevrilen Ayasofya´dır. Ayasofya´nın camiye çevrilmesi dünya ve İslâm tarihi açısından büyük bir önem taşımaktaydı. Çünkü bu durum, hilâlin önünde haçın (salibin) mağlubiyetini, İslâm´ın ve Müslümanların hâkimiyetini simgeliyordu. Bu, bir fetih hakkı ve simgesiydi.

1934´te müzeye çevrilen, 1935´te de ?geçici olarak? ibadete kapatılan Ayasofya Camii, 481 sene, Kur´an-ı Kerim tilaveti ve ezan sesleri yankıları ile yaşamıştı. Ayasofya bugün aynı sesleri yeniden duymak hasreti içindedir.

İstanbul´u ?İslambol?, Kostantinopolis´i ?belde-i tayyibe (temiz şehir)? yapan ruhu anlamak için, aşk medeniyetinin çocukları olan gazi ve alperenlerin sahip olduğu ?şehadet?, ?gaza? ve ?fetih? kavramlarının şuuruna ermek gerek.

?Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:

Değmesin ma´bedimin göğsüne namahrem eli;

Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli -

Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.?