Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Yılmaz İMANLIK


İNCELİK VE HOŞGÖRÜ

Ne kadar ince kelimeler değil mi?


Ne kadar ince kelimeler değil mi?
Hem ses değerleri hem söylenişindeki güzellik, bu kelimelere ayrı bir nezaket katmıyor mu sizce de?
Hayatımızın her alanında olması gereken bu ince davranışı, ne yazık ki kaba saba kelimelerimiz ve davranışlarımızla ölüme mahkûm ediyoruz çoğu zaman. Daha fazla dünyalık kazanma hırsımız, birçok değerimiz gibi nezaketi ve hoşgörüyü de ayaklar altına alıyor.
Sokakta yürürken bir arkadaşımıza denk geldiğimizde ona tebessüm etmek ya da selam vermek çok mu zordur?
Bir arkadaşınız size hediye aldığında ya da bir şiir yazdığında ona teşekkür etmek değerinizi daha da yüceltmez mi?
Eşler arasında nezaket bağı ve hoşgörüyle güçlendirilmiş ilişkiler, daha sağlam ve daha uzun ömürlü değil midir? Sabah işe giden eşini tebessümle yolcu eden bir eş, iş dönüşü yine gülerek karşıladığında çalışanın yorgunluğu hafiflemez mi?
Bir doktor, odasına giren hastayı önce, ince kelimeler ve yüzündeki tebessümle iyileştirir. Nezaketi vermeden yazılan ilaçlar hastalığa çare olur mu?
Bir öğretmen, öğrencisine güzel davranışları, farklı fikirlere saygı duymayı, hoşgörü ve sevgiyi öğretemedikten sonra dünyanın bilgisini verse ne yazar!
Bir esnaf, işyerine gelen müşteriyi ayakta karşılayıp tebessümle, ?Hoş geldiniz efendim, nasıl yardımcı olabilirim?? dediğinde o müşteri bir sonraki sefere yine o dükkâna gelmez mi?
Özellikle alıveriş dünyasında inceliğe daha çok ihtiyacımız var sanki. Çünkü teknolojinin insan ilişkilerine verdiği zarar en çok burada hissediliyor. Şimdilerde girdiğimiz birçok işyerinde bizi masa başında facebook amcayla sohbetini sekteye uğrattığımız için içten içe kızan insanlar karşılıyor lütfen. Bu konuda yaşadığım iki olayı paylaşmak istiyorum.
Küçük kızımla annesi, incik-boncuk satan bir iş yerinde dolaşırken bizim küçük, bir buçuk liralık bir kolyeyi düşürüyor. Kolye kırılıyor. İş yeri sahibi sert bir ifadeyle, ?Bu kolyeyi düşürdüğünüz için almak zorundasınız!? diyor. Bizimkiler çaresiz alıyor, çıkınca da çöpe atıyorlar. Küçük kızım beni görünce olayı anlatıyor. ?Ben bir daha oraya gitmem baba, ne kadar görgüsüz biri!? diyor. Belli ki çok ürkmüş. Gerçekten de onu bir daha oraya götüremiyorum. Dükkânın önünden ne zaman geçse yaşadığı olay aklına geliyor. Bazı insanların bu gün iki lira fazla kazanmak uğruna yarın kazanacakları iki yüz liradan vazgeçmelerini aklım almıyor. Ne olurdu sanki çocuğun yaptığı küçük bir kazayı hoş görseydi? Hem maddi olarak kazanmış olurdu hem de insanların kalbini.
Bir başka gün bir marketten bir paket soda alıyorum. Olacak ya şişelerden biri düşünce diğerleri de sırayla düşüyor. Kasaya geldiğimde kırılan şişelerin parasını da vermek istiyorum. Kasiyer-ki onu ve iş yeri vizyonunu gerçekten takdir ettim- ?Olur mu hocam!? diyor. ?Burada her gün öyle ufak tefek kazalar çok oluyor. Bilerek kırmadınız ya!?
Böyle ince davranışları pek görmediğimiz için şaşırıyorum. Ona teşekkür edip ayrılıyorum. O günden sonra market alışverişlerimin neredeyse tamamını oradan yapıyorum. Sonuç şu: Şimdi ben o markete kırdığım soda şişelerinden kat kata daha fazla para kazandırmadım mı? Şunu da belirtmekte fayda var, tabi ki maddi değeri yüksek olan bir ürüne zarar verdiğinizde ödemezseniz ayıp olur.
Hangi makamda olursak olalım insan kazanmak öncelikli hedefimiz olmalı. İnsan kazanırsak zaten birçok şeyi peşinen kazanmış oluruz. Bu da ancak davranışlarımızı saygı, incelik ve hoşgörü hamuruyla yoğurmakla olur.
Konuşmalarımız çok önemlidir. Kullandığımız kelimelere dikkat etmediğimizde farkına varmadan birçok arkadaşımızın kalbini kırabiliriz. Ki bu konuda ben çok kırılırım. Ama bunu dostlarıma beli etmemeye çalışırım.
İncelik ve hoşgörü parayla alınan ve satılan bir şey ya da sırtımızda taşıdığımız bir yük değildir. Bize zahmet vermez. Hava, su gibi Allah´ın bize bahşettiği en güzel nimetlerden biridir. Onu doğru zamanda doğru kullandığımızda bütün kapıların kilidini açar. Toplumdaki birçok sorun kendiliğin-den çözülür.
Dünyadaki farklı özellikte yaratılan onca insanın bir arada yaşayabilmesinin temelinde hoşgörü vardır. Hoşgörü bütün kapıları açan sihirli bir anahtar gibidir. Onu doğru yerde ve doğru zamanda kullanırsak açamayacağımız kapı, kalbine giremeyeceğimiz insan kalmayacaktır.