Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Ahmet SEZGİN


"NASILSIN DOSTUM?"


?Sevgi paylaştıkça çoğalır; dertler ise paylaştıkça azalır.? Ama içinizi yakıp kavuran dertlerinizi, sırlarınızı gönül rahatlığıyla paylaşabileceğiniz, yani ekmek, su, ilaç gibi olan hakiki bir dostunuz var mı? Göz pınarlarınızdan akan yaşlarınız, bir dostunuzun yanağına yahut yüreğine değdi mi hiç? ?Acıyı tatlı söyleyebilen? bir dostunuz oldu mu? Siz ?karlı bir gece vakti bir dostunuzu uykudan uyandır?dınız mı hiç?

Başkalarından dostluk beklerken biz ne kadar başkalarına dost olabildik acaba? Yüreklerimizi dost dediklerimize ne kadar bahar eylebildik? Geçen asrın en büyük dost insanlarından Fethi Gemuhluoğlu: ?Kendisine dost olmayanlar, gayrıya dost olamazlar, kendileri ile barışa varamayanlar, gayrı ile barışa varamazlar.? diyor. Biz kendimize ne kadar dost olabildik ki?

Âşık Veysel: ?Benim sadık yârim, kara topraktır.? derken ne kadar büyük bir gerçeği ifade etmiş değil mi? Yine Fethi Gemuhluoğlu: ?İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücuduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe ama entegre bir bütün içinde tüm dostluklar söylenmeye mecburdur, bütün dostluklar söylenmelidir.? diyor. Biz, Allah´a dost olamadığımız için onun yarattığı insan, hayvan ve tabiata da dost olamadık.

İyi bir eğitimci, dindar bir arkadaşımla bir gün Terme´de bir caddede karşılaştık. Her zamanki gibi güler yüzle "Nasılsın dostum?" diye hal ve hatırımı sordu. Ben de onun bu sorusunda ne kadar samimi olup olmadığını anlamak ve ona acı bir ders vermek için "İyi değilim gardaş!" diye cevap verdim.

Karşımdaki arkadaşım, büyük bir şaşkınlık içinde "İyisindir, iyisindir gardaş!" dedi. Ben de ısrarla ve sesimi yükselterek "Gardaş, bana hal hatır sordun, ben de ´iyi değilim´ dedim. Beni benden iyi mi biliyorsun da ´iyisindir´ diyorsun." diye sitem ettim. "Elhamdülillah deyip geçiştireceğimi sanmıştın her zamanki gibi değil mi?" dedim. Neye uğradığını bilemeyen din kardeşim ve değerli arkadaşıma söylemeye devam ettim: "Bu cevabı hiç beklemiyordun değil mi? Ezberini bozunca ne kadar da bocaladın. ´Nasılsın´ sorusunu içten sormuyoruz biz gardaş! Kimse kimsenin derdini merak da etmiyor, öğrendiğinde de ilgilenmek de istemiyor aslında. Selamlarımız da gönülleri bağlamıyor, hal hatır soruşlarımız da yürekten değil maalesef! Biz, gerçekten birbirimizi Allah için yürekten sevmiyoruz. Bir nezaket formalitesini yerine getiriyoruz. Ne tam mümin kardeş olabildik, ne de dost. Belki çeyrek dostuz. Ama biz yalnızız." dedim.

Bu sözlerim karşısında çok etkilendiği mimik ve ses tonundan anlaşılan arkadaşım: "Çok haklısın gardaş, dünya işlerine, şahsi sıkıntılarımıza o kadar dalmışız ki, birbirimizin derdini halletmeyi bırak, oturup dinlemeyi, paylaşmayı bile büyük bir külfet görüyoruz. Bana büyük bir manevi tokat attın. Hakkını helal et. ´Nasılsın´ demek, sorumluluk da getiriyormuş demek!" dedi.

Ne zaman karşılaşıp selam versek birbirimize, bu olayı hatırlayarak anlamlı bir şekilde gülüyor, bastıra bastıra "Nasılsın, nasılsın?" diye soruyor, sonra da "Elhamdülillah, iyiyim, iyiyim!" diyoruz.
Sahi, bu sözlerden sonra siz gerçekten nasılsınız? İyisinizdir, iyisinizdiir!.. En iyisi, siz Allah´a emanet olun efendim! Mevlâna´nın ifade ettiği gibi: ?Dost isterseniz Allah yeter.?