Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Ahmet SEZGİN


12 EYLÜL DARBESİ ANILARIM (1)


12 Eylül 1980´de askerî darbe yapıldığında ben tam 14 yaşında delikanlılığa yeni adımını atmış bir lise öğrencisiydim. Terme İmam-Hatip Lisesi 9. sınıfa yeni başlamıştım. Biz, ergenliğe tam ermeden memleket meselesine akıl erdirmeye çalışan idealist gençlerdik.

Sağ sol kavgası, kardeş çatışması öyle bir hale gelmişti ki, farklı politik görüşte olan bir sınıf veya mahalle arkadaşıyla yan yana, kol kola gezsek, bazı fanatik hocalarımızın büyük bir hışmına uğrardık. 15 bin nüfuslu küçük bir ilçe olan Terme´de bile şehri ikiye bölen Terme Çayı´nın beri yanı ile öbür tarafı ideolojik anlamda da ikiye bölünmüştü.

Biz Terme´nin Ünye tarafında Çay mahallesinde oturuyorduk. Çarşamba-Samsun tarafına yani Fenk Mahallesine geçmeye korkuyorduk. Karşı tarafta bulunan ?Turan Sineması?na giderken de annemizden zor izin alabiliyorduk veya gizlice gidiyorduk. Sağcılarla solcuların kavgalarından yüzlerce vatandaşımız ölmüş veya yaralanmıştı. Terme´de de mahallemizde oturan, Resul Şahin isimli 18 yaşındaki bir kardeşimiz, 8 Şubat 1980´de ?ülkücü? diye pazar yerinde, kalabalık arasında bir cuma namazı sonrası ?komünist militanlar? tarafından çevrilip kurşunlanmak suretiyle şehit edilmişti.


Ülkemizin, yaşadığımız yerin görünen gerçeği böyle olunca milyonlarca vatandaş gibi biz de 12 Eylül 1980 Cuma günü sabah saatlerinde çok mutlu olmuştuk. Ülkenin tek televizyon kanalı, siyah beyaz görüntülü TRT´ye çıkıp (el koyup) TSK´nin ülkedeki anarşiyi yok edip barış ve huzuru temin edebilmek için yönetime el koyduğunu açıklayan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, bizim için ?kahraman? oluvermişti adeta. Halkın çoğuna ?Kenan Paşa çok yaşa!? dedirtmeyi başarmıştı! O sabah, evimizde de büyük bir sevinç vardı. Çünkü okulumuza, sokağımıza, futbol sahasına, sinemaya, köyümüze huzur içinde gidip gelebilecektik. O yaşta öyle sanıyorduk. Memlekette kuyruklar, çatışma, terör sona erecekti ?netekim?. Bu çok önemli haberin verildiği, yönetime el konulduğu, vatanın kurtarıldığı günün cuma olması ne güzel tevafuktu. Ama biz, o gün sokağa çıkma yasağı nedeniyle cuma namazına gidemeyecektik. Bu hayırlı görünen işte hayırsız bir şeyler mi vardı acaba?


Yaşadığımız mahallemizde oturduğumuz eve yakın Anafartalar Caddesi´nde ne var ne yok diye merak edip bakalım dedik Mustafa Rıfat ağabeyim ve arkadaşımız Mehmet ile.Yolun başına geldiğimizde bir jandarma cipi durdu yanı başımızda. Dışarı adımını atar atmaz ?Neden sokağa çıktınız? Yasağı duymadınız mı?? diyerek bağırdı bir jandarma eri. Biz şaşkınlık ve korkuyla onlara bakarken birden tüfeğin dipçiğiyle bize vurmak için üzerimize doğru koşmaya başladı. Benden 2 yaş büyük M.Rıfat ağabeyimle ben, korkarak evimizin bulunduğu sokağa doğru kaçmayı başardık ama arkadaşımız Mehmet´in yüzünde morluk vardı Mehmetçiğin darbesiyle. Bu olay, 12 Eylül´ün ilk ?askeri darbesi? idi kafamız, yüreğimiz ve bedenimizde. Ama buna rağmen neyin ne olduğunu idrak edebilmiş de değildik henüz.


Darbeden iki gün sonra Kocaman Cadesi´ndeki okulumuza gittik. Derslerimizin çoğu boş geçiyordu. Hocalarımızın çoğu etrafta da görünmüyordu. Okulumuzda bizden daha üst sınıflarda okuyan tanıdık ağabilere soruyorduk tuhaf olan bu durumu. Bir ağabeyimiz ?Hocalarımızın çoğu darbeden dolayı içerde. Askerler alıp götürmüşler.? diyerek kulağımıza fısıldadı. Çok şaşırıp korkmuştuk bu üzücü haberden dolayı. İnançlı, dürüst, çalışkan, vatansever, ahlaklı adamlar olmamız için fedakârca çalışan, bizlere ilim öğreten değerli öğretmenlerimizden ne istiyorlardı bunlar acaba? Kafamızda yeni darbeler oluşmaya başlamıştı. (Devam edecek.)