Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Ahmet SEZGİN


12 EYLÜL DARBESİ ANILARIM (3)


Samsun´daki üniversite yıllarımızda da her kitabı alıp koltuğumuzun altında rahatça taşımaya çekinirdik. Rejimin rahatsızlık duyabileceğini düşündüğümüz dinî ve fikrî eserlerin ismi okunmaması için kitap kapaklarının birçoğunu kaplardık tedbir olsun diye. Öğrenci evimize gelip arama yapan sivil polislerden çekindiğimiz için o zamanda yasaklanmış veya kraldan fazla kralcı bürokratların bizleri töhmet altında bırakabileceğini düşündüğümüz kitapları ya Terme´deki evimize götürürdüm ya da Samsun´da ailesiyle kalan Yücel isimli samimi bir arkadaşımızın evine bırakırdım.

Arkamızda iki dakika yürüyen birilerini fark ettiğimizde ?Yine mi takip ediliyoruz?? der, sohbetlerimizi yarıda keserdik. Bir gün kendisini ?maliyeci? olarak tanıtan iki takım elbiseli adam, oturduğumuz eve gelip dışarıda kapı önünde bir sürü soru (apartmanda kalan öğrenciler, yeme içme, kira, hatta evdeki eşyalarımız hakkında ) sormuştu. Maliyeyle alakasız sorular sorması karşısında ?Kimliğinize bakabilir miyim?? dediğimde panikleyip ?Yanımıza almaya unutmuşuz kimliğimizi.? diye gitmişlerdi. İşte o maliyeci, bir 10 Kasım günü OMÜ Eğitim Fakültesinde ?Atatürk´ü Anma Programı? sırasında oturduğumuz salonda arka koltukta yerini almış, bizi takip ediyordu. Dışarıya çıktığımızda o sözde maliye sivil polis, bizi 50 metre geriden çaktırmadan izlemeye devam etmişti.

Bir gün üniversite ev arkadaşlarımızdan biri, öğretmen olup ziyaretimize geldiğinde Samsun´daki eski otogarda durup lokantada yemek yiyorduk. Sohbete dalmışken yanı başımızda oturan iki takım elbiseli kişi, aniden ayağa kalkarak, ?Biz sivil polisiz, kimliklerinizi çıkarın.? deyip üstümüzü aramışlardı. Sonra da sakallı ve şalvarlı öğretmen arkadaşa ait küçük el çantasını açıp kontrol ederek ne iş yaptığımızı sormuşlardı.Çok tedirgin olmuştuk.

1987-88 yılları arasında üniversiteli bir grup arkadaşımızla 8 sayı çıkardığımız ?Mesaj? isimli kültür-edebiyat dergisinin yayın kurulunda olduğumuz halde fişleniriz diye çekinmiş; ismimizin yayın kurulunda yazılmasını uygun bulmamıştık.

O zamanlar en büyük suç, fikirdi. En büyük suç aleti, kitaplardı. En büyük suçlu da okuyan ve düşünenlerdi. Sahi bu ülkede bir şairi temsilen ?düşünen adam? heykeli bir taneydi. O da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesinin önünde değil miydi?


Toplumu sağcı-solcu, Alevî- sünnî, Türkçü- Kürtçü, laik-dindar diye kamplara bölen, onları kışkırtarak anarşiyi hortlatan, toplumda kaos ve fitne yaratarak darbe yapan, binlerce insana hapishanelerde işkence eden, binlerce yurttaşı işten ve yurttaşlıktan atan, yüzlerce insanın ölümüne neden olan, onlarca gazeteci, yazar ve aydını zindana tıkayan, yüzlerce filmi ve kitabı yasaklayan, gazete ve dergileri kapatan, siyaset yasakları getiren, darbeci ?sahte

Atatürkçüleri?, ?sahte laikleri ve cumhuriyetçileri?, ?12 Eylül darbesi?ni unutmayalım.


Yaşadığımız acıları, uğradığımız ihanet ve zulümleri ülkemizin ve milletimizin aydınlık geleceği için, yaşananlardan ibret alıp bir ?bilinç ışığı? yakmak için unutmayalım.


Üstad Sezai Karakoç´un dediği gibi:


?Onlar sanıyor ki, biz sussak mesele kalmayacak. Hâlbuki biz sussak tarih susmayacak, Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Hâlbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar. Vicdan azabından kurtulsalar, Allah´ın gazabından kurtulamayacaklar.?

Hayrullah Kesimoğlu
1.05.2019 14:52:42
Merhaba! 12 Eylül anılarınızı içeren yazınızı okudum çok şeye katılıyorum ama aşağıda örneklediğim hususlarda yanlışınız olduğunu söylemek zorundayım. "Terme´de de mahallemizde oturan, Resul Şahin isimli 18 yaşındaki bir kardeşimiz, 8 Şubat 1980´de ?ülkücü? diye pazar yerinde, kalabalık arasında bir cuma namazı sonrası ?komünist militanlar? tarafından çevrilip kurşunlanmak suretiyle şehit edilmişti" diyorsunuz, güya size göre "cuma namazından çıkan masum bir genci komünistler öldürmüş" oluyordu. Öncelikle belirtmeliyim ki, ölen bu gencin mekanı cennet olsun keşke bu acılar yaşanmasa idi, ancak "adalet haktır" diyerek hatırlatmalıyım; bir kere ölen yalnızca Resul değildi, Niyazi Zorba isminde Alucralı bir solcuyu da söylemeliydiniz, üstelik pazar yeri sağcıların etkin olduğu yerdi ve sizin söylediğinizin aksine Resul kalabalık bir grubun içinde, Niyazi ise yalnızdı, çıkan çatışmada ne yazık ki ikisi de öldü. öldürülen Niyazi zorbayı kimin militanları öldürmüştü? kalbine saplanan kurşunu sıkan kimin militanıydı?lütfen yapmayın herkesin bir sahibi var. diğer eksik bıraktığınız şey "Atatürkçüleri?, ?sahte laikleri ve cumhuriyetçileri?, ?12 Eylül darbesi?ni unutmayalım" diyorsunuz ama sahte dincileri, sahte Müslümanları da ekleseydiniz daha adil olurdunuz diye düşünüyorum. maksadım asla ölüleri yarıştırmak onlar üzerinden bir tartışma çıkartmak değildir, hepsine rahmet diliyorum, ancak eksik yada taraflı yazarsanız elbette razı olmayacağız "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" Hz. Ali...