Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

B.Rahmi ÖZEN


29 MAYIS 1453`TEN BUGÜNE AZİZ İSTANBUL

29 MAYIS 1453`TEN BUGÜNE AZİZ İSTANBUL


‘İki deniz arasında yekpare bir mücevher
Cihanı aydınlatan Güneşle tartılsa değer.

`Ah İstanbul` diye anıyor onu her gören mutlu göz. Güzide mekânlarda firuze kubbeli camileri, gökte yıldızlarla eşleşen minareleri, ince gerdanlık Dolmabahçe`yi görünce; `Yüreğinde yaşayan insanların ne şanslı senin!` diyorlar bu aziz metropol kente.

O günden bu güne bir başka güzeldir Eyüp Sultan`ın misk ü amber toprağının kokuları.
O günden bu güne bir başka mistik dünyadır, Eyüp semaları. O günden bu güne cihan sultanının güzide yâri Eba Eyyub-el-Ensarî`nin ruhuna Fatiha okuyanlar hiç eksik olmaz günün her deminde.

Servilerden bir hüzün eserken; burada kâinat sultanının yâriyle kucak kucağa yatan Mü`minlerin mezar taşlarını inceler tarihe hayran bakışlar. Her gece yıldızlara bakıp tespih tespih `hu` çekerken; Boğaz`da geceyi yırtan gemilerin siren seslerini duyar kulaklarınız. Beykoz sırtlarında Hz. Yuşa`nın mübarek ruhu yıldızlarla birlikte soluklanırken; yedi tepenin onur burcunda ay İstanbul`dur, yıldız İstanbul`dur, burçlar İstanbul`dur. Ve İstanbul, bu onurla resuller resulünün İslambol`udur.

Kutsal mekânlardan nefes nefes, mistik kokular saçılır, o günden bu güne.
Evliyaullah gömülü tepelerden yıldızların halesine zikirler yükselir, o günden bugüne. Arınmışlığın damıtılmış mekânı camilerden insanların yakarışları duyulur, o günden bu güne.
Ve İstanbul mutlu olur.

Göksu`da su gibi gövermiş anılar, şelale gibi akıp gider o günden bu güne…
Beylerbeyi Sarayı, Boğaz`ın sularını ışıl ışıl, renklerle yakar o günden bu güne. Mercan gözlü kenti böyle gören, bu tablonun seyrine doyamaz. Her sabahın seherinde bin bir renkli gelinlikler içinde; leb-i derya dudaklarıyla mazisini anlatır İstanbul, o günden bu güne;

`Sıkmıştı beni, çağın kapanışına kadar yaşadığım bütün yıllar ve toprağımda taht kurmuş krallar. Sıkmıştı, acar çağını yaşayan bağrımdaki inançsız kara kültürler. Sultanlar sultanı Fatih`imin yüzüne baktığında, tutuşup yanmıştı, İslambol inancına müştak yüreğim. Onunla düğünümüz, bir mübarek Cuma günü yeryüzü şaheserlerinin en muhteşemi Ayasofya`da oldu. Âlemin gözdesi oldum ben, o gece. `Şeb-i Arus`umu yaşadım. Ne savaşlar olmuştu uğruma, ne kanlar dökülmüştü altın toprağıma. Ne hülyalar kurmuştu zümrüt tepelerimde; mercan gözlerime bakarken krallar. Mecnun`un bir Leyla`sı vardı, çöllere düşüren; benim binlerce mecnunum vardı aşkımdan deliren... Çoğaldıkça çoğalan bir sevda şehrinde yollarımda Mehmet`im, kollarımda Mehmet`im ve ben, yeryüzünde dünyanın en yüce hazzını yaşayan bir kenttim. Bağrım sönmez aşkın toprağı, mavi göklerim yedi tepe üstünde çağlayan bir aşk ırmağıydı. Gecenin mehtabında

Boğaz`a yansıyan yüzüm, tatlı peri kızlarının elinde sihirli şamdandı. Lale kokardım, çünkü lalezardım. Gül gibi kızarırdım, çünkü gülizardım. Her tür lisanın konuşulduğu, her tür inancın sunulduğu, her renk insanın gezip dolaştığı pazardım. Şairler, bir tek taşımı Acem Mülküne değişmezdi. Şairler ki, benim için:

`Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behadır
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır.`[3]
Diye dizeler sıralardı.

Makedonya Kralı Phillippe, Roma İmparatoru Septim Severus, İran Hükümdarı Keyhüsrev, Emevi Halifesi Muaviye, Abbasi Halifesi Mütevekkil, Ruslar, Macarlar, Latinler, Venedikliler, Cenovalılar… Kimler yüz sürmedi ki eteklerime? Hiç birinin yâri olmadım. Çünkü ben onlara yakışmazdım. Şairler ki; benim için:

`İki deniz arasında yekpare bir mücevher
Cihanı aydınlatan Güneşle tartılsa değer.`[4]
Derlerdi…]

Beni gören herkes;

`Bu İstanbul ne İstanbul`muş yüce Rabb`im,` dedi. `Her köşemde feyiz ve safa dolu sohbet meclisleri… Çarşılarımda, pazarlarımda ilim, irfan, edep, edebiyat, feyiz satılır. Denizim, Boğaz`ım, Haliç`im, Çamlıca`mda mehtabım, inci mercan adalarım, Zümrüdüanka yarımadalarım, körfezlerim, koylarım, servilerim, çağları deviren göğe direk ulu çınarlarım, renk armonisi erguvanlarım, lalezarlarım, gülizarlarım, kanat çırpan martılarım, havuzlarda süzülen kuğularım, cami önlerinde güvercinlerim, kumrularım, zarif efendilerim, zarafet sergileyen hanımefendilerim, söz sultanı şairlerim daha bir güzelleştirirler İslambol olunca çehremi.`