Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Yılmaz İMANLIK


GÜL YAPRAĞINDA KATRE

GÜL YAPRAĞINDA KATRE


Bu deryada fazla açılmaya gelmez be gülüm!

Gün gelir, dalgalarla boğuşamaz hâle gelirsin.

Kolların yorulur, sesin duyulmaz kıyıdan

Seni kurtaracak ne bir gemi ne bir yelken,

Ne de vefâlı bir dost bulursun senin için kürek çeken.

Sen ağlarken kimse duyamaz nefesini       

Kaçmak istersin ama sahil o kadar uzaktır ki...           

Akşama doğru sular da donar, soğuktan nâle gelirsin.

 

Bu gülistânda fazla boy göstermeye gelmez gülüm!

Her şeyi anlatmak zor sana, gözleri kapalı taze gelinsin.

Şimdi dudağına hoş gelir, yaban güllerinin acı kokusu

Hele biraz büyü, çözülsün gözlerindeki büyü.

Dalına konan her kuşun bülbül olmadığı anla.

Delice esen bir rüzgâr sürüklerse seni saçınla,

İçini kemirir ayaklar altında ezilme korkusu

Bir bilebilsen şimdi, bir anlatabilsem ne hâle gelirsin!

 

Gündüzün ziyâsına o kadar güvenme gülüm!

Dünyan bir kararırsa her saniye desen, üzgünüm

Gün ortasında geceyi yaşarsın, güneşin ardında güneş bile olsa

Ellerini açıp yalvarsan Allah’a, gözlerin de giryân

Yeniden doğduramazsın güneşini, gözyaşlarında boğulsan

Gökyüzü başka görünür gözüne, dünya bambaşka

Ne maviyi görebilirsin gökyüzünde ne gülleri yeşilin kucağında

Hep zulmet, hep zulmet, çekilmez külfet,  zâile gelirsin

 

Hele, zamanın uzunluğuna hiç aldanma gülüm!

Yapraklar dökülmeye durduğu vakit arkana şöyle bir bak:

Önce küçük yaramaz bir bebek, sonra uçarı bir çiçek,

İlerisi... Mevsimlerin hızına ayak uyduramayan solgun bir yaprak...

Belki üç saniye, belki değil, bitmeyecek sandığın zaman

Oysa hayallerini de yeni yaşamaya başlamıştın sen

İşte, hiç beklemediğin bir anda ansızın gelir ölüm

Her şey uçar elinden, hiç bilmediğin bir şâre gelirsin.

 

Ama sen solmayacaksın, solduramayacak ayrık otları!

Yeter ki inan, istersen kırabilirsin tüm sarmaşıkları!

Sen, sonbaharda solmayan bir gül olarak kalacaksın.

Yırtıcı kuşlara aldırma, bülbül çağırıyor bak

Seni bekleyen tahtına koş en yüksekteki

Güneş imrensin kızıllığına, yıldızları da sen yak.

Bir gün ben gelirsem aklına tahtından aşağılara bak:

Belki yaprağında bir katreyim, belki son alevimde bir mum

Ama sen ağlarsan gözyaşların son alevimi de söndürür.

Gölgene sığınmış son damlayı da öldürür

İşte o zaman, bilemezsin ben ne hâle gelirim...