Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


İNSAN VAR BU ÂLEMDE

İNSAN VAR BU ÂLEMDE


                

Kabil, Habil'i katleder, Hz. Zekeriya ağaç kovuğunda kesilir. Ateşe atılır Hz. İbrahim, kutsal çığlığa koşar Hz. Musa. Hz. Eyüp sabırda karar kılar… 
Kurban'a niyet edilir İsmail, çarmıha gerilir İsa. Adı güzel, kendi güzel Muhammed taşlanır, aşksız gönüllülerce. 
Aşk ki; dem be dem yakar güneşi, coşturur deryayı, okyanusu, denizi…
Sevgi dilli; irfan sofrasında şeker şerbet, bal tatlı dizelerle zümrüt tozundan oluşmuş süt beyaz sayfalarda hep bir özge aşk ile özel yerine yapışır şıp diye. 
Söz ülkesinin şeker üslubu; ebemkuşağının diri renklerini bekliyor, dostlar! 
Ne duruyorsunuz; söz sanatlarının erdem yüklü senfonisi; kuşun, kurdun, arının, kelebeğin, çiçeğin, bört ü böceğin ses ve nefesiyle mutlak sırrın alfabesine altın dizelerle nakşedilme demini arıyor… Dilin yok mu?
Çağların meftun olduğu deha; insanlığın can evine altın dizelerin yüreği olan aşk ışığını tutuşmayı bekliyor. 
Allah ve insan aşkıyla sonsuza dek gönderinde dalgalanacak şiirini sonsuzluk serabı mührünü arıyor. Söz bahçesinde Türkçeyi sadeliğine ve İslam'ı derinliğine işleyip yağ ile bal tadında sunacak insanlar gönül darlığındayken dava için değil, mana için, kavga için değil sevgi için geldiğini can evimize üflemeyi bekliyor.
Kendini noksanlıklardan kurtarıp kâmil insan olmak isteyenler; işin başının sevgi, barış ve aşk olduğu bilinciyle tanışmayı bekliyor.
Aşktan doğup dil mecrasında şekillenip şeker şerbet akan erdemin söz ırmağı, dembedem yanık gönülleri sulama ve serinletme şevk ve demin için çağrı yapıyor.
 'Andolsun zamana, andolsun yere, andolsun göğü bina edene…'
Ölmeden önce ölümü yudumlayan ve ölümü bile aşka getiren, yandığı ateşin küllerinden şiir suretinde terütaze sevgi gülleri devşiren; tamahın karanlık tünelinden nur iklimine çıkan erler meclisinin ey lideri! Sen ki gençliğinin en taze demindesin! İnce ruhlu gönül dünyasının toprağında gerçeklere masal, masallara henüz gerçek karışmamışken davranmazsan yerini baykuşlar kapacak!
Görüyorsun ki; bu demde, halkın bağrına onulmaz bir acı, sönmez bir ateş yapıştırılıyor. 
Sen ki, dünya üzerinde bir noktadan daha küçük, amma yine sen ki evrenden daha büyüksün… 
Yalın güneşin altında altın gibi bir yürek taşıyorsun. Az konuşmayı, çok düşünmeyi ahlak edin kendine! Mevla'm, rahmetini yağmur diye toprağa değil, sevgi diye senin yüreğine yağdırmış. Söz ve şiirinin özünü, Mutlak Sanatkâr'ın râhiyasını balkımaya ve kayan yıldız sırrında sevgi ve barışı taşıyan ışık uçlu mızraklarla insan yüreğine akıtmaya hazır eyle! 
Zamanın pıhtılaşan kara yüreğinde gülşenler gazel gibi kurutuluyor. Senin dilinle yeni gülşenler filizlenip neşvünema bulsun.
Bu acılı demde, bu âlemde, bu yangınlar içinde Yunus gibi üzüm yemek için erik dalına çıkmalı, kazana kerpiç koyup poyraz ile kaynatmalısın! 
Çağ ki; böyle bir çağ, dem ki; böyle bir dem…
'Andolsun çağa…'  hitabını hatırla!
Biliyorum, mankurlar ordusundan ok yemiş gibi yaralısın. Tutunacağın dal kalmamış. Mankurtların yaraladığı ruhun, yeryüzünün bütün billur ırmaklarıyla yarışmak istiyor. Lakin onca gönül yarasından ipek tozlu kanatlarını açacak gücü kendinde bulamıyorsun. Derinleşen sancına baharı getirecek diriltici bir nefes, tatlı bir ses arıyorsan o yine sensin! 
yüreğin ki; dinmeyen sızılara, beynin ki; hummalı ateşlere yuva…
Geceler ki; zindan… Geceler ki; ürkütücü ve kapkara sırlara gebe...
Ortalığı karanlık bürüdüğü zaman onu aydınlatacak yine sensin!
Haydi, kalk ve kaldır!