Bugün, 2 Mayıs 2024 Perşembe

Ahmet SEZGİN


KİMLİK VE KİŞİLİK SAHİBİ OLMAK

KİMLİK VE KİŞİLİK SAHİBİ OLMAK


Türk milletinin yüz elli yıllık Batılılaşma serüveninde ne tam Doğulu ne de tam batılı olabildik. Çünkü din, dil ve tarih şuurundan yoksun yetişenler, ne kendisi ne de başkası olabiliyor. Kozmopolit bir kültürün yetiştirmiş olduğu “arafta kalmış” nesiller, en büyük trajediyi yaşıyor aslında. Evimiz, banyomuz, mutfağımız, sokağımız, mimarimiz, bahçemiz, işyerlerimiz, okullarımız, kütüphanelerimiz, kahvehanelerimiz; dilimiz, edebiyatımız, müziğimiz, sinemamız, folklorumuz, düğünümüz, cenazemiz bizim kimliğimizi ve şahsiyetimizi ne kadar yansıtıyor?

TV, internet, sinema ve modanın empoze ettiği popüler kültürle globalleşen, bir büyük kente dönüşen dünyamızda insanlar arasında kültür, fikir, duygu, davranış ve zevk farkı pek kalmadı. Dinî ve millî kimlikler bile yenidünya düzenine uyumlu hale getirilmekte. Evrensellik adına bir kimlik ve kişilik erozyonu görülmekte. Kültür emperyalizmine kurban edilmektedir kültürümüz, kimliğimiz ve şahsiyetimiz.

Kendine ait hususi bir kültür ve kişilikten yoksun, adeta aynı fabrikadan çıkmış fertler haline getiriliyor insanlar. Aynı filmleri seyretmeye, aynı müzikten hoşlanmaya, aynı komediye gülmeye, aynı şeylere üzülüp aynı şeyleri sevmeye, aynı renk ve markaya sahip elbiseleri giymeye zorlanan bir insanlıkla karşı karşıyayız. Bu “aynı”lar, insanlardaki fıtrî ve millî değerleri beslemezken, tam tersine kendisinden uzaklaştırıp başkalaştırmaktadır.

Çıkar düzenlerini bozacak “aykırı” düşünce ve kişilere düşman toplum mühendisleri, insanlık namına (!) bizim için düşünüp karar vermekte, bizim için ağlayıp gülmektedirler. Onlar bizim için yeni bir tarih ve kültür bile ihdas etmektedirler. Bizim için ideoloji gömlekleri satın almaktadırlar. Kendine mahsus bir zevk sahibi olamayanlar için onlar, elbise ve araba modası bile belirlemektedirler her sezon değil mi?

Taklit, hayranlıktan öte özgüvensizlik ve aşağılık kompleksinin hâkim olduğu kişiliksiz insanların bir zaafıdır. Modern bir insan için bir şeyi beğenmesinin ilk şartı, başkalarının onu beğenip onaylaması oldu. O, başkalarının onayı da bağımsız ve incelmiş bir zevkin sonucu değil. Egemen medya ve sistemin bir medyum gibi topluma sunduğu popüler kültür; bilinçsiz halkı haz, hız ve gösterişin esiri kılmaktadır. Ama haz, hız ve beğenilme duygunun esareti altında inlediği halde kendini “özgür” hisseden bireyler çoğalır oldu postmodern dönemde.

Taklitçi ve bukalemun olmayan, eskilerin tabiriyle `nevi şahsına mahsus` yani özgün kişiliğinin farkını gösteren insan olurken “acayip” bir karakter de sergilememek gerek. Ait olduğu milletinin ruh kökünden, millî kimlik ve örfünden kopuk “ucube”, “entel” görünümlü bir kişilik de sağlıklı değil elbette.

Dünya, olay ve durumlara iyi, doğru, güzel, hak adına farklı, insanca ve hoşça bakalım ama kendimiz olalım. Son büyük Divan şairimiz Şeyh Galib, bu hakikati ne kadar güzel ifade ediyor: "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen" (Kendine güzelce bak ki, âlemin özü sensin. Sen varlığın gözünün bebeği olan âdemsin.)

Sahi, bazı komedi dizilerinde neden gülme sesleri verilir arkadan? Dünyadaki kot pantolonlarının tamamına yakını niçin mavi renktedir? Dükkân isimlerinin çoğu, bu ülkede neden İngilizcedir? Bebeklerimize bile niçin by by dedirtiyoruz? “Okuma yeri” anlamındaki “kıraathane”lerimizde neden tek bir adet kitap bulunmaz? Kimlik ve kişiliğimizi arıyorum efendim!