Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


  MUSTAFA CAN ve YAZMAK ÜZERİNE

  MUSTAFA CAN ve YAZMAK ÜZERİNE


                  

‘Şimdi Yazma Mevsimi’ demiş ve yazdıkça yazmış Termeli yazar Mustafa Can. Neyi mi Yazmış? İşte eserleri; ‘Simenita’nın Aşkı’, ‘Sen Olmasaydın’,’Sürgün Adam’, ‘Füsun’, ‘Sulara Uzaktan Bakmak’, ‘Ben Martılarla Büyüdüm’, ‘Gölge Işıksız Ülkede Yaşamaz’, ‘Düş Emziği…’

Yazarken matematiksel bir hesap işine girişmiş Sayın Can. Yüreğinin kabaran heyecanını paylaşmış okuyucusuyla. Gönül dünyasını eserlerine nakşederken geçit vermeyen sulardan geçit almak için bir taş ustasının hangi taşları, nereye koyacağının şuuruyla bir kemerli köprü kurmuş, eserlerinde.

Roman yazarının görevi; edeb çöllerinde okuyucusu uğruna kan ter içinde dolaşırken heyecan okyanusunda balık, ovalarda ahu, ıssız dağ başlarında kar-tipi-boranla sarmaş dolaş olup cihanı gezdirmektir okuyucusuna. Roman yazarının görevidir; kurduğu bir tılsımlı cümleyle insanı derin sözcüklerin hamaklarında keyifle sallandırmak. Bazen sihirli kelimelerle göklerin yüce katına çıkarıp okuyucuya, bulutlar içinde fildişi bir kule hazırlamaktır.  

Yazar, kalemi ele almadan önce yazacağı yazının çilesini çekmesi gerektir.  

Ve sevgi…

Yazma sevgisi, yazının ilk kıvılcımıdır. Kaleme mürekkep gerekse beyin içinde odaklanıp yüreği kabartan heyecanı ateşleyecek kıvılcım da sevgidir. Sevgiyi takip eder edeb ve ahlak. Yazısına edeb ve ahlakı mayalayarak bir sanat yapmaktır yazmak.

Böyle olmayınca yazmamalı ‘Ben, yazarım’ diyen insan. Diyelim ki, yazdı. Sayfalara yuvarladığı her bir cümle, tabuttaki ölüden farksızdır o zaman. Kelimeler, nefes alamaz böyle yazarların eserlerinde. Ben, şahsen üç beş sayfa okuduktan sonra eserini kaldırıp attığım çağdaş yazarlar oldu. O tiplerin eserlerinde cümlelerin kanı çekilmiştir. Heyecansız, ufuksuz ve amaçsız yazan elinin ruh hâli, aynen sayfalara yansımıştır.

Yazmak için; duygu dolu bir yürek, yaş akıtabilen bir göz, fırtınalar estiren bir beyin gerektir. Bir de çile gerektir yazmak için. Bir de yanmak gerek yazmak için. Nasıl mı? İster Kerem gibi, ister Mansur gibi... Yazar, yanarsa gül açar ateşi… Hz. İbrahim gibi…   

Kalemin içine mürekkep yerine gözyaşı koyabiliyor mu yazar, sözcüklerin damarlarına içindeki heyecan ve irkilişi doldurabiliyor mu?  İşte o zaman amacına ulaşmıştır eser. İşte o zaman yazar, koşuya hazır küheylan gibidir. ‘Bir an önce koşsam da heyecanımın doruğuyla şu koşuyu bitirsem,’ der.

 Her eserin bir onuru vardır ve eseri onuruna kavuşturmak yazarın görevidir. Belki şiir gibi olmayabilir ama duygu doludur, his yüklüdür onurlu eserler. Sayfalar, çevrildiğinde nergis gibi, yasemin gibi, zambak gibi bir koku taşır. Bir koku ki misler gibi... O koku; erdem, samimiyet ve açık yürekliliğin ruha ferahlık veren cennet kokusudur. Çilenin, edeb ve sanatın anlamlı kokusudur. Zira gül ve zambak bahçesinden hoşlanır edeb ve onurlu sanat.

Bilmem anlatabildim mi Termeli romancı Mustafa Can’ı?