Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


NİYAZİ-İ MISRÎ'DEN MUHTEŞEM BEYİTLER

NİYAZİ-İ MISRÎ'DEN MUHTEŞEM BEYİTLER


    Bu haftaki yazımda tasavvuf edebiyatımızın zirve isimlerinden Niyazi-i Mısrî (ö.1694) 'ye ait muhteşem tasavvufî beyitleri, günümüz Türkçesiyle anlamlarını ve kısa açıklamalarını paylaşmak istiyorum. Buyurun her biri bir tez konusu olabilecek tasavvuf deryasına.
    “Kus-i rihlet çaldı mevt ammâ henüz cân bîhaber,
    Asker-i a'zâya lerze düştü Sultan bîhaber.”
Sefer davulu çaldı ölüm, fakat henüz cân habersiz, Titreme düştü aza askerlerine Sultan habersiz.
Sultan (Murad) bedende ruhtur. Ruh dünyaya gelince bedene âşık olmuş, asıl vatanını unutma haline düşmüştür. Fakat ölüm düşüncesi ise bu unutkanlığı ayıklığa çevirmiştir. Ruh vatanî aslîyi arzu eder hale gelmiştir.
“Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,
Can yatur gâfil binâsı oldu virân bî-haber.”
Günde ömür binamın bir taşı yere düştü, Canın binası harâb oldu gâfil yatar habersiz.
Günler çarçabuk geçer ve insan her gün onu sevgiliye götürecek yollardan uzak kalır. Ruh bu beden kafesinde zindanda günlerini sayan mahkûm gibidir. O geçen her gün evvelce bir olduğu yârinden uzak kalmanın acısı ile harap olur. Ruh uyandırılmadı ise bundan gafil kalır.
“Dil bekâsın, dost fenâsın istedi mülk-ii tenin,
          Bir devâsız derde düştüm ah ki Lokmân bî-haber.”
Ten mülk‐i gönül bekâsını, dost fenâsın istedi. Ah devâsız bir derde düştüm ki Lokman Hekim habersiz.
Gönül insanlarının doktoru hakikat efendisidir. Eğer kul hakkı arama ve bulma derdine düştü ise onu bu dertten yalnız manevi doktorlar kurtarırlar.
“Bir ticaret kılmadın ben nakd-i ömr oldu hebâ,
   Yola geldim lîk göçmüş cümle karbân bî-haber.”
Ben bir ticaret kılmadım ömür sermayesi oldu hebâ. Yola çıktım lakin bütün arkadaşlar göçmüş habersiz.
İnsan bu canını canana verip yeni bir can almalıdır. O hiç ölmeyen tükenip bitmeyen candır. İşte bu dünyada yapılacak en karlı ticarettir.
“Çün “gel” oldu yalnız girdim yola tenhâ garîb,
 Dîde giryân sine büryân akıl hayrân bî-haber.”
Ne zaman “gel” oldu yalnız girdim yola tenhâ garîb. Gözyaşlı göğsüm kebap akıl hayrân habersiz.”
Dön Rabbine, sen” (Fecr 28) işte kula bu hitap ne zaman gelirse hakikat yoluna girer ve gözü daim yaşlı gönlü alevli yanmış kebab gibi aklı ise hayran olur.
“Azığım yok, yazığım çok yolda türlü korku var,
Yolum alırsa n'ola ger div vu şeytân bî-haber.”
    Azığım yok, üzüntüm çok yolda türlü korku var. Yolum alırsa n'ola şayet dev ve şeytan habersiz.
Kur'an‐ı Kerim'de korku psikolojisine Hz. Mûsa aleyhisselâmın hayatı ile işaret edilmekte ve bu psikolojisi nedeniyle Allah Teâlâ tarafından korkmaması noktasında uyarılmaktadır.
“Yol eri yolda gerektirir çağ ve çıplak aç u tok,
 Mısriyâ gel dedi sana çünkü canân bî-haber. “
Bu zaman yol eri çıplak aç ve tok olsun yolda gerektirir. Yâ Mısrî sana gel dedi çünkü canân habersiz.
Yol eri yolda gerektir...” de yol eri gibi sülûk ehlinin tasavvufî seyri esnasında açlık, tokluk, çıplaklık gibi düşünceleri olmamalıdır. Mal zenginliğini veren Cenâb‐ı Hak'tır. Yine insanların nafaka ve kisvelerini (giysilerini) de veren O dur. “Habersiz canan”dan maksat ruhun âşık olduğu bedendir. Beden manevi âlemlere olan seyirden çok zaman habersizdir.