Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


ÖZÜMÜZ GİBİ

ÖZÜMÜZ GİBİ


Sözle eylem bir olursa yürekte

İlaç olur alın teri her derde

 

Önümüzde deniz. Lakin denize deniz demek mümkün değil.

Maviliğini ötelere göndermiş; kenarlarını pet şişelere, kirli kâğıtlara, kavun karpuz, portakal kabuklarına, sebze artıklarına kaptırmış.                                                                                                 

Elli yıl önce yaşayanlar umar mıydı, bu kirliliği?

Kıyılar, leş gibi kokuyor!

Dün camgöbeği gibi masmavi ve besberrak olar deniz niçin bugün böyle?

Her taraf ölü yığınlarıyla dolu! Ne acı bir tablo bu!

Her tür deniz varlığından ölülerle karşılaşıyoruz kıyılarda. Acı ki, ne acı.

Balıklar ölmüş, balinalar ölmüş, balıkçıl kuşları ölmüş, martılar ölmüş!

Karettalar ölmüş, deniz kaplumbağaları... Her canlı ölmüş, bu kıyıda.

Deniz, deniz olalı böyle bir kıyameti hiç yaşamamıştır belki.

Bir katran karası var sanki denize giydirilmiş elbise gibi.

Deniz, simsiyah boyanmış. 

Az ilerde bir martı, denizden koparmak için ufacık bedenini; kanatlarını çırpıyor. Onca uğraşa rağmen kalkıp havalanamıyor denizin yapışkan sularından.

Bir tanker ham petrolünü akıtmış denizin mavi sularına.

Ve kıyameti olup bunca varlığın, kıymış hepsinin canına.

Şu ilerde, kumsala vurmuş kocaman bir balina… Balinanın yanında bir adam...

Niçin beklediğini soruyorum o balinayı. Zira yakmış, tutuşturmuştu bu manzara onun içimi.

Az ilerde can çekişen öteki deniz hayvanları var. Yeni ölüyorlar. Son nefesleri… Çırpınıyorlar.

Bu can çekişen hayvanların imdadına kim yetişecek?

‘Dilleri olsalardı, ‘kurtar bizi, ey insanoğlu!’ derlerdi. Belki diyorlar. Lakin kulağı olan insanoğlu o sesi duyamıyor. İnsanoğlunun gözleri, çekilen bu ıstırabı görmüyor.

Çünkü kulağı sağırlaşmış, gözü kirlenmiş... Tıpkı özü gibi…

Katran karasından kopup mavi göklere uçmak hayaldir artık, o martıcık için.

Yaklaştıkça balinanın başındaki ihtiyar adamın ağladığını görüyorum.

Adam ağlıyor, balinanın başında.

Yaklaştım adama. 

Sormanıza gerek yok, dedi. Ben öldürdüm bu balinayı! Onunla birlikte bütün öteki ölü yığınları da ben öldürdüm! Eli barut kokan, eli kan kokan, eli kin kokan, gözü kirli bakan ben!

 Öyleyse niçin ağlıyorsun, dile sordum.

Suçuma ağlıyorum’ dedi. Öldürdüğüm bunca canlının hesabını Allah’ın katında nasıl vereceğim, diye ona ağlıyorum!

Tabi ki onca canlıyı öldüremezdi bu ihtiyar. Ama bir şeyler söylemek istiyordu.

İnsan eliyle işlenen bu kıyameti görünce insanlığımdan utandım, dedi. Ben, bu denizleri kirletenlerin, bu canlıları öldürenlerin, bu kıyameti getirenlerin adına ağlıyorum! Yaşım seksen. Ağlamaktan başka gücüm yetmiyor! Şu denizin suyuna bakın!

Senin gençliğinde insanların yürekleri de temiz sular gibi berraktı amca…

Demek ki önce beyinleri kirlendi, insanların, diyor ihtiyar adam.  Düşünceleri. Sonra, hırs bürüdü yüreklerini. Tutsağı oldular kirli emellerinin ve bencil düşüncelerinin, dedi.

Haklı. Öyle olmasaydı, böyle olur muydu?

Ağlıyordu ihtiyar.

Lakin gözyaşı yetmez onca kiri temizlemek için.

Bu ölüm pazarında eli kolu bağlı kalamayız! Hemen bir çıkar yol aramalıyız!

Müslüman’ın yaşadığı ülkenin deniz kıyıları böyle leş gibi kokmamalı.