Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


ACELE ETMEK HATALARA DAVETİYE ÇIKARMAKTIR

ACELE ETMEK HATALARA DAVETİYE ÇIKARMAKTIR


Asrın bir gereği olarak hep hızlı hareket etmek zorundayız. Hepimiz bir mücadelenin içindeyiz. Her mücadelenin de mutlaka sonuca ulaşması istenen bir hedefi vardır. Ancak hedefe ulaşmak için çabuk ve yerinde hareket etmek zorundayız. Bu acelecilik ne demektir? Her acelecilik bizi sonuca götürür mü? Bu yazımda bu konudan bahsetmeye çalışacağım.

Şair diyor ki:

“Erişir menzil-i maksûduna âheste giden

Tiz-reftar olanın pâyına dâmen dolaşır.” (Hatemi)

 

(İşini yavaş yavaş , kararlılıkla yapan ulaşmak istediği hedefe ulaşır. Çabuk gidenin, acele edenin ayağına eteği dolaşır)

Yukarıdaki beyitte ifade edildiği gibi işinde kararlılıkla yavaş yavaş hedefine doğru giden, pes etmeyen insanlar mutlka menziline yani hedefine ulaşır. Bunun yanında işinde acele eden ve bir an önce bitirme teleşında olanlar çoğu zaman hata yapar ve kaş yapayım derken göz çıkarır. Eli ayağına dolaşır, normal zamanlarda kolaylılıkla yaptığı işi yapamaz hale gelir. Çoğu zaman kendine de zarar verir.

Yazının başında da dediğimiz gibi bu asırda bir telaştır koşturup gidiyoruz. Koşturuyoruz ama bir türlü de hedefe ulaşamıyoruz. Bu gün şehre insek yarın bey oldum zannediyoruz. Hemen âlim olmak, bir günde ve hiç zahmet çekmeden bütün bilgileri elde etmek istiyoruz. Emek vermeden yemek istiyoruz. Bu gün dükkan açsak yarın zengin olmak istiyoruz. Bol para kazanmak, rahat yaşamak, arabalara, katlara, apartmanlara kavuşmak istiyoruz ama hiç de çalışmak istemiyoruz.

Çoğu zaman da ulaşacağımız bir menzil-i maksudumuz yani hedeflediğimiz, bir gayemiz, bir davamız da yok. Nereye gideceğini bilmeyen rüzgârın önüne katılmış kuru sonbahar yaprakları gibi savruluyoruz. Sağa sola koşturuyoruz ama nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

Hedefi belli olmayan bir gemiye, bir yelkenliye hiçbir rüzgar yardım edemez. Bir menzilimiz, bir hedefimiz, bir gayemiz, bir davamız olmalı ki birileri bize yardım etsin yol göstersin. Bir yolumuz olsun ki o yola çıkalım ve daraldığımızda imdat diyebilelim.

Tavşanla kaplumbağanın hikâyesini bilmeyenimiz yoktur. Çok basittir ama hedefe ulaşmak için ağır ağır olsa da sarf edilen çabayı ve başarıyı anlatır. Tembelliğin sonunun en basit rakiplere bile yenilmek olduğunu ifade der.

Karıncanın hacca gitmek üzere yola çıktığını hepimiz biliriz. Kendisine “Bu bacaklarla mı hacca varacaksın?” sorusuna verdiği cevabını biliyoruz. “Hacca varamazsam da yolunda ölürüm ya!”

Aslında neslimizin felaketini tasvir etmeye çalışıyorum. Çok aceleci, kolaycı, çalışmayı sevmeyen, zahmete katlanmadan bol kazanmak isteyen, yedi gün yirmi dört saat eğlenmek isteyen, hep başkası getirsin ben yiyeyim diyen bir nesilden bahsediyorum. Öğretmenin verdiği ödevi bile yapmayan ve annesine babasına yaptıran, elinden gelse sınavlara bile anne ve babalarını sokmak isteyen bir nesilden bahsediyorum. Bu nesille birlikte yaşayacağız, birlikte hayatı paylaşacağız. Bana ne benimle ne ilgisi var demeyin. Konu hepimizi ilgilendiriyor. Kısaca hikâye hepimizin hikayesi…