Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


ACIMIZ BÜYÜK

ACIMIZ BÜYÜK


O gece kutsal kabul ettiğimiz mübarek Beraat gecesiydi. Aciz bir kul olarak her Müslüman gibi affedilirim umuduyla geceyi idrak etmeye çalıştım.
Ertesi gün bizce mübarek olan cuma günüydü. Beraat gecesinin hürmetine hiç televizyon açmamış ve haber izlememiştim.
Her zamanki gibi sabahleyin okula gittim ve derse girdim. Yoklamayı aldım ve ders işlemeye başlayacaktım ki Fırat’ın: “33 şehidimiz var, haberiniz var mı hocam” değişiyle irkildim. “Ne zaman, nasıl” dediğimi hatırlıyorum. Gerisi malum.
Bir an aklıma Kahramanmaraş’ın işgali karşısında her şeyi askıya alan Sütçü İmam geldi. 33 şehidimizin olduğu bir zamanda ben ne yapmalıydım? İnanın ders işlemek bana angarya geldi.
33 vatan evladının birisi de Samsunlu’ydu. Piyade Uzman Onbaşı Tayfun Pekel.
Cenab-ı Allah bütün şehitlerimize rahmetiyle muamele eylesin. Geride kalanlara ve milletimize sabır versin. Gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Bu şer güçler gem’i azıya aldı. Hiçbir kural tanımıyorlar. Azgınlıkta, Cahiliye dönemini bile geride bıraktılar. Cahiliye döneminde bile insanlar kutsal gecelerde ve haram aylarda asla savaşmazlar birbirlerini öldürmezlerdi. Kendilerine göre mertlikleri vardı.
İçimizdeki bazı çokbilmişler İslam’da kutsal gece olmadığını söyleyedursunlar, bal gibi de var. Bunu, gayr-i müslim olanlar bizden daha iyi biliyor. En büyük saldırıları kutsal gecelerde yapıyorlar. Su uyuyor düşman uyumuyor. Bir başka saldırıyı da Kadir gecesinde yapmışlardı.
Türk askeri saldırmaz, pusu kurmaz lakin bıçak kemiğe dayandı mı da gözünün yaşına bakmaz.
Bu millet, ölürse şehit; kalırsa gazi olur.
Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.
Henüz tarihimizi unutmadık. Balık hafızalı değiliz.
Çanakkale’de, Sarıkamış’ta… binlerce şehit verdik ama vatanımızı vermedik. Bunu, onlar bizden daha iyi biliyor.
Şehidimiz, hemşehrimiz Tayfun Pekel’in ertesi gün Büyük Camii’de cenaze namazı kılındı.
Hava soğuktu ve tam haberleşme de sağlanamamıştı.
Her vatansever gibi şehidimize son görevimi yapmak için ben de hazır bulundum. Mahşerî bir kalabalık vardı. İnsanlar son vazifelerini yapmak için oradaydı. Cemaati; değil camii, caddeler, sokaklar, anayollar bile almadı. Bütün devlet erkânı da oradaydı. Uzak bir köşede zar zor cenaze namazına durabildim.
Şehidimizin cenaze namazı kılındıktan sonra on binlerce müslümanın tekbir sesleri âsumanı inletiyordu. Ardından “şehitler ölmez, vatan bölünmez” nidaları milli birlik ve beraberliğimizin sigortası gibiydi.
Şehidimizin naaşı tekbirler eşliğinde camiden meydana kadar bir saatte zor geldi. Cemaat, şehidini sonuna kadar yalnız bırakmadı.
Hep birlikte Samsun’dan dünyaya haykırdılar.
Biz böyle bir milletiz.
Bizim en büyük hayalimiz ya şehit olmaktır ya gazi.
Biz, bir ölür bin diriliriz.
Bu millet zulmü alkışlamaz, zalimi asla sevmez.
Gelenin keyfi için, kalkıp da geçmişine sövmez.
Yumuşak başlıdır ama uysal koyun da değildir.
Söz konusu vatan olursa en sert cevabı verir.
Dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacaktır.
Şehitlerimizin kanı yerde kalmadı, kalmayacak.
Samsun’daki muhteşem kalabalık bunun en güzel ispatıdır.
Biz, millet olarak savaşmayı sevmeyiz ama söz konusu vatansa dünyanın şah damarını keseriz.
Bunu cümle alem bilmeli.