Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Seyfi GÜNAÇTI


AĞAÇ

AĞAÇ


Fırtına mevsiminde, Bir ağaç görüyorum.

Sararmış yaprakları, Dalları kırılmakta.”

Bu dörtlük, Ali Terzi’nin ‘Ağaç’ isimli şiirinin başlangıç mısraları.

Trabzon, Giresun ve Ordu illerinden 53 Karadenizli olarak Adana İmam Hatip Okulu’nda okuyoruz. Çocuk yaşımızda, parasız yatılı sınavını kazanarak gitmişiz, ilimizden çok uzak bir büyük şehre.

Orta 1 veya 2. sınıftayız. Yurttaşlık Bilgisi dersimize, sonraki yıllarda MEB’da Genel Müdürlük ve Müsteşar Yardımcılığı görevlerini üstlenecek olan Necdet Özkaya hocamız geliyor. Bu yazıyı hazırlarken öğrendim ki 2017 yılında vefat etmiş. Milli ve manevi değerlerimize bağlı bir eğitimciydi. Kendisine Allah(CC)’tan rahmet diliyorum.

Necdet Bey bir gün derste bir dergi çıkaracaklarını söyleyerek bizden de yazı ve şiir istedi. İşte Ali arkadaşımızın ‘Ağaç’ isimli şiiri de ‘Haykır’ adındaki bu dergide yayınlanmıştı.

Aşk varken, kahramanlık duyguları varken, memleket hasreti dururken Ali arkadaşımızın ‘ağaç’ı seçmesi boşuna değildi.

Peygamber Efendimiz (SAS), “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz” buyurmuş. Biz de her iki öğeyi zikrederek; insan beşikten mezara kadar ağaçla beraberdir, ağaca muhtaçtır diyoruz.

Bir bebek dünyaya geldiğinde ağaçtan yapılmış beşiğe bellenir. Şimdilerde metalden yapılmış beşikler gündemde ise de, ağaçtan yapılmış beşiklerin yanına yaklaşamaz!

İnsanoğlu, hayatının hemen her evresinde ağaçla beraberdir. Öldüğünde de ağaçtan yapılmış bir tabuta konulur. Mezarını örten dokuz tahta da ağaçtandır.

Yemeğimizi kaşıkla yeriz, ki köyde belli zamana kadar tahta kaşık kullanırdık. Kaldı ki bugün bile evinde tahta kaşığı olmayan aile yoktur. Aksi halde teflon tavanızın dibi delinir!

Manavda, pazarda çeşit çeşit meyve vardır. Bedelini öder, alır yersiniz. Ancak meyveyi ağacından yemenin tadı ve zevki başkadır.

Sıcaktan bunalan dostlar, serinlemek ve yarenlik etmek için bir ağaç altını arar. Bazen o ağacın altında mevsimler boyu otururlar. Kimler oturur?

Tabii ki sevdalılar.

Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz,

O ağacın altını, şimdi anıyor musun?”

Aşk olur, sevda olur da ağaç olmaz mı? Sevgili, sevdasına ne zaman çiçek gönderir?

Bir ağaç, çiçeklerini açarken:

Ona çiçek yolladım, Akasyalar açarken.”

Ağaç, atasözlerine de konu olmuştur: “Ağaç yaş iken eğilir.”

Ağacın yokluğu kötüdür. Dünyalığı olmayanlar bunu “Bir dikili ağacım yok” sözüyle ifade ederler.

Ağaç bazen sevgililerin kurtuluş aracı olur. İki gönül bir olur ama bir ev olamazlar. Çareyi kaçmakta bulan sevdalılar, kabaran derenin üzerine uzatılmış iki ağaca basarak dereyi geçer ve kendilerini kovalayanlardan kurtulurlar.

Ağaç odun olmuş, soğuk kış günlerinde sobalarımıza girerek bizi ısıtmıştır.

Ahşap evlerin, betonarme binalara göre daha sağlıklı olduğunu bilmeyeniniz yoktur.

Kartallar yükseklere konar ama kuşlar yuva yapmak için ağaçları tercih ederler.

Ağacın faydaları saymakla bitmez.

Terme’nin ödüller biriktirmiş yazarı B. Rahmi Özen’in “YEŞİLE HASRET GÖZLER” isimli romanı da ağaçların, ağaçlardan oluşan ormanların korunması üzerinedir.

Ağaçsız kalmak istemiyorsak ormanlarımızı koruyalım.

Ağaçsız kalmak istemiyorsak bir fidan da biz dikelim.