Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Yılmaz İMANLIK


AĞAÇ KÖPRÜLER

AĞAÇ KÖPRÜLER


Ağaç köprülerin ayrı bir yeri vardır hayatımızda. Onlar, üstünden dünyanın yükü geçmesine rağmen zamana en çok direnmeye çalışan yapılardan biridir. Bu direniş; azgın, duygudan yosun bir sel gelinceye kadar devam eder. Belli bir zaman sonra onlar da zamanın acımasız dişlileri arasında yok olup gider. Ama giderken hayallerimizde sayısız hatıra bırakmayı da ihmal etmezler.

İşte bizim ağaç köprü de böyle yaptı.

Çocukluğumda özellikle dedemlere giderken o köprünün üstünden geçerdik. Üstünden geçmediğim zaman ben onu özlüyordum. O da bizi özler miydi bilmem.

Köprüye yaklaştığımızda önce uzaklardan billur gibi suyun içimizi serinleten sesini duyardık. Ses gittikçe daha da çoğalırken içimizi de tarif edilmez bir heyecan dalgası sarardı.

İki uzun ağacın birleştirilmesiyle oluşturulmuş alelade bir köprüydü ilk görüşte. Karşıya geçmeden önce derenin buz gibi sularında elimizi yüzümüzü yıkamak, ayaklarımızı suya sokmak ayrı bir zevkti. Hatta bazen paçalarımızı sıvayıp derenin içinden karşıya geçmek için cesaret denemeleri yapardık.

Köprünün hemen altında çocukluğumda içinden hiç çıkmadığımız göl vardı. Üzerinden atladığımız kayalar çok büyük görünürdü o zamanlar bize. Etek tarafı geniş olan göl, köprüye doğru yaklaştıkça daralıyor ve derinleşiyordu. Daha küçük çocuklar daha sığ olan etek taraflarında yüzerken biz onlara hava atarcasına akrobatik hareketlerle daha derinlere dalardık. Bazen bu göl daha da derinleşsin diye neler yapmazdık ki… Evde ailemiz bizden küçük bir iş istediğinde bin dereden su getirirken derede çalışmaktan hiç gocunmazdık. Önce etek tarafını taşlarla boydan boya çevirirdik. Sonra da yapraklarla aralardaki boşlukları kapatırdık. Al sana kocaman bir göl!

Köprüden geçmek başlı başına bir cesaret işiydi. Attığımız her adımda korku ve heyecan daha da artardı. Yarısına geldiğimizde geriye dönüp bakamazdık. Suya ve geriye bakmak başımızın dönmesine neden olabilirdi. Ancak karşıya geçtikten sonra geriye bakmak bize büyük bir nefes aldırırdı.

Sel olduğu günlerde köprüyü kullanmak daha tehlikeli olurdu.

Karşıya geçtikten sonra yaptığımız ilk iş buz gibi soğuk sudan doyasıya içmek olurdu. Soğuk su derinlerden gelir, demir borunun ucundan akardı. Yaz kış hiç eksilmezdi.

Sonraları o ağaç köprü değişti. Yerine başka ağaç köprüler yapıldı. Şimdi orada nasıl bir köprü vardır bilmiyorum. Hâlâ o soğuk su billur billur akar mı onu da bilmiyorum.

Sonraları hayatımıza giren beton köprülerde ağaç köprülerin merhameti ve sıcaklığı var mıdır? İşte bu sorunun cevabını biliyorum: hayır!…08.06.2014