Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Seyfi GÜNAÇTI


Ağlatan veda ve vefa

Ağlatan veda ve vefa


Adana İmam Hatip Okulu parasız yatılı sınavlarını (yazılı ve sözlü) kazanmıştım. Şimdi sıhhat raporunu alıp Adana'ya gidecek ve okula kaydımı yaptıracaktım.
Babam Kütahya'da dayılarının yanındaydı. Annemin ricası ile akrabalarımızdan Ahmet ağabey beni Trabzon'a götürdü ve Numune Hastanesinden iki günde raporu almayı başardık. Şimdi sırada Adana yolculuğu vardı. İyi de 12 yaşındaki ben tek başıma Adana'ya nasıl gidecektim? Trabzon'dan Adana'ya direkt giden otobüs yoktu. Bazen bir, bazen de iki aktarma yapmak gerekiyordu.
Annemle ben kara kara düşünürken raporu aldığımız günün akşamında babam Kütahya'dan döndü. Ertesi günü bana arkadaş aramak için Şalpazarı'na gitti. Sınavı kazanan Ağasarlılar gitmiş sadece bir kişi kalmıştı. O da aynı gün yola çıkacaktı. Ben de onunla gidecektim.
Babam haberi getirince apar topar hazırlanmaya başladım. Zaten neyim vardı ki? Ne giyecek ikinci bir ayakkabım ne de takım elbisem vardı. Bir küçük çanta bütün eşyamı almaya yetmişti. 
Sözlü sınav için Adana'ya giderken annem ağlamamıştı. Çünkü 3-5 gün sonra dönecektim. Fakat bu defaki ayrılık uzun süreli olacak, dokuz ay birbirimizi göremeyecektik. Annem bu sefer kendini tutamadı. Babamın, “Ağlama, çocuğu da ağlatacaksın” demesi onu durduramadı. 
Tarihler 11.09.1964'ü gösterirken bir kamyonun sırtında babamla Beşikdüzü'ne indik, D.İ. ile buluştuk. Onun yanında bir köylüsü daha vardı. Yalnız o bizden büyüktü, lisede okuyordu. 
Vakit ikindiyi geçmiş, Trabzon'dan gelen otobüsler gitmişti. Gelen otobüste de yer yoktu. Hürriyet Otobüsleri yazıhanesinin duvarına asılı levhada, “Türk Hava Yollarında bilet bulamadığınıza üzülmeyiniz. Hürriyet Otobüsleri emrinizde ve hizmetinizdedir” yazıyordu ama gelen veya o gün gelecek olan bir Hürriyet Otobüsü yoktu. Diğer arkadaşın Giresun'da bir işi vardı ve bizi Giresun'a kadar kamyonla göndermeye karar verdiler. Gelen bir kamyonu durdurdular. Bu, bizim köye çalışan kamyonlara benzemiyordu, kasası çok yüksekti. Ancak babamın yardımı ile kamyonun kasasına çıkabildim. 
Kamyon hareket edince sanki benim de yüreğimden bir parça koptu. Öyle ki acıya yüreğim dayanmadı ve gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Arada bir dönüp babama bakıyordum. Son olarak baktığımda babamı başını öne eğmiş görünce daha da içlendim, hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir süre sonra ne Beşikdüzü, ne de babam görünmüyordu ama benim hıçkırıklarım dinmiyordu. Daha önce hayatımda hiç böyle içten ağladığımı hatırlamıyorum.
Yollar topraktı. Her araç geçtiğinde toz içinde kalıyorduk. Giresun'da inip otelde yüzümü yıkarken, gözyaşlarıma karışan tozun yüzümde ince bir çamur tabakası oluşturduğunu fark ettim. Hani “Yüzü gözü bir birine karışmış” derler ya, onun gibi.
Ertesi gün liseli arkadaş okuldan naklini aldıktan sonra bir minibüsle Samsun'a hareket ettik. Yine geç kalmıştık ve Ankara otobüsleri gitmişti. Bizim gibi birkaç Ankara yolcusu daha vardı. Eğer biz de gidersek bir minibüs hazır bekliyordu. Ancak minibüs, otobüsten 5 lira daha fazla ücret istiyordu. Düşündük; o gece Samsun'da kalırsak hem otel parası ödeyecek hem de fazladan yemek masrafımız olacaktı. Minibüse 'evet' dedik. Gece yola çıktık. Minibüs Ankara'ya ulaşana kadar üç yerde lastik patlattı. Ankara'ya ancak 13 saatte ulaşabildik.
Diğer arkadaş Aydın'a gitmek üzere bizden ayrıldı. Dİ ile biz akşam Adana'ya hareket edecek olan bir otobüsten bilet aldık ve sabaha karşı saat 03.00'de Adana'ya indik. Garajın hemen karşısındaki Dünya Otelinde bir oda ayırttık. 
Sabah uyandığımda Dİ yatağında yoktu, çantası da yoktu. Otel ücretini ödemek için salona çıktığımda görevliden Dİ'nin kendi ücretini ödeyip otelden ayrıldığını öğrendim. Bu beni çok şaşırttı. Trabzon'dan beri beraber yolculuk yaptığımız, bundan sonra da aynı okulda okuyacağım arkadaşım beni uyandırmamış, beni beklemeden kayıt yaptırmaya gitmişti. Fazla hayat tecrübem yoktu ama onun bu davranışını yadırgadım. Sonraları da hiç aklımdan çıkmadı.
Günlerden Cumartesi idi ve mesai öğle 12.00'de bitiyordu. Sonradan öğrendim ki Dİ kayıtların dolmasından endişe etmiş ve bir an önce gidip kaydını yaptırmak istemiş. Hele de okula beraber gidersek “Seyfi'nin kaydını önce yaparlar da ben kayıt dışı kalırım” diye korkmuş olmalı!
Peki Dİ'ye ne oldu? O bilgi bende kalsın.