Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Ah Tamara!

Ah Tamara!


 Ağustos 1987'de Milli Eğitim Bakanlığının Van'da düzenlediği İlçe Milli Eğitim Şube Müdürleri seminerine katıldım. Bu münasebetle son bir ay içinde gazetemde Van'la ilgili üç yazı yazdım. Bu konudaki yazıları tamamladığımı düşünüyordum. Ancak arkadaşımız Selim Eroğlu, “Göl mü deniz mi?” başlıklı yazıma yaptığı yorumda “Ah Tamara'yı bekleyeceğim” demiş. Ben de konuya dönmek durumunda kaldım.
İşin ilginç yanı, Selim Bey bir hafta sonraki (16.02.2024) yazısına “TAMARA 2018” başlığını koymuş. 'Ah Tamara'yı anlatmamış ama Van'da görev yaparken Tamara'nın hikâyesinden etkilenen komutanın 'Tamara' adını verdiği kızının hikâyesini konu edinmiş. 'Ah Tamara'yı benden beklediğini anladım.
Rivayete göre; bölgede yaşayan bir çoban, kralın kızı Tamara'ya aşık olmuş. Kız da çobana ilgi duyuyormuş. Olanları duyan kral, ilişkiye şiddetle karşı çıkmış. Öyle ya bir kralın, kızını bir çobana verecek hali yok! Tarihte de hep böyle olmamış mı?
Kral, kızını bu sevgiden vazgeçiremeyince Van Gölü içindeki adada bulunan kiliseye kapatmış. Ayrıca adaya, kızını gözetleyecek muhafızlar da koymuş. Böylece kızının çobanla buluşmasını önleyeceğini düşünmüş. Ancak aşk bu; ferman dinler mi? 
O aşk ki; Leylâ'nın aşkından Mecnun'u çöllere düşürmüş, Şirin'e ulaşmak isteyen Ferhat'ı dağları delmeye mecbur bırakmış. Hemen hatırlatayım; o günkü aşkların, bugün adına aşk denilen ilişkilerle bir ilgisi yoktur. 
Tamara-çoban aşkı da kralın fermanını dinlememiş. Bir yolunu bulup haberleşmişler. Çoban geceleri yüzerek adaya çıkıyor ve Tamara ile buluşuyormuş. Tamara da sahile inerek adanın kuytu bir yerinde elindeki fenerle çobana yol gösteriyormuş. Bu arada, adanın sahilden yaklaşık 4 km mesafede olduğunu hatırlatalım.
Nasıl olduysa muhafızlardan biri bu gizli buluşmalardan haberdar olmuş. Durumu krala iletmiş. Bunu duyan kral çok kızmış. Evlat sevgisi, kızını cezalandırmaya elvermemiş, faturayı çobana kesmeye karar vermiş. Sonraki akşam buluşma yerine adamlarını göndermiş. Kızını da bir odaya kapatıp, kapısına kilit vurmuş.
Vakit gelince, kralın planından habersiz olan çoban suya atlamış. Tamara ile buluşacak olmanın heyecanıyla ışığa doğru yüzmeye başlamış. Adaya ulaşınca kötü bir sürprizle karşılaşmış; Tamara'yı göreceğini ümit ederken, zebani kılıklı iki adamı karşısında bulmuş!
Adamlar çobanı derdest edip etkisiz hale getirmişler. Çoban, ya Tamara'nın kendisine ihanet ettiğini zannederek ya da artık ona ulaşamayacak olmanın acısıyla “Ahhh Tamaraaa!” diye haykırmış. Bu ses, adada ve karşı yamaçlarda yankılanmış ama gecenin karanlığında çobanın feryadını duyan olmamış. 
Çobanın “Ah Tamara!” feryadı, dilden dile, ilden ile halk arasında yayılmış. Zamanla acı bir olayın yaşandığı adanın adı, 'Ah Tamara'dan “Akdamar Adası”na dönüşmüş. 
Benim, rehberimizden dinlediğim hikâye böyle. İsterseniz bir de Ağustos 1987'de Van'daki ilçe milli eğitim şube müdürleri seminerine gelen şube müdürlerine sorunuz.
Biraz da adadaki kilisenin bugününden söz edelim. Bu Akdamar Adası'ndaki kilise, Türkiye Ermenileri ve Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesi ve iyileştirilmesine yönelik bir adım olarak TC Hükümeti tarafından 2005-2007 yılları arasında 1,5 milyon Dolar harcanarak onarıldı. Dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay tarafından 29 Mart 2007 tarihinde müze olarak ziyarete açıldı. 
İlk ayin, 19 Eylül 2010 tarihinde düzenlenmiştir. Bu ayin, 95 yıl aradan sonra düzenlenen ilk ayindir. Âyin, Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle yılda bir kere yapılmaktadır.
Kilise mimarisinin, görülmeye değer olduğu kaynaklarda yazılıdır. Ayrıca duvarlarında Hz Adem ve Havva'nın cennetten kovulmasından bazı dini olayları sembolize eden figürler bulunmaktadır. O tarihte gidiş-dönüş hayli zaman aldığı için ben adaya çıkmadım ama Van'a gidecek olanlara gezmelerini tavsiye ederim.