Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Seyfi GÜNAÇTI


Akgöl ve Hatırlattıkları


Terme´nin iki değeri; Akgöl ve Simenit Gölleri.

12 Mayıs´ta yaptığımız Simenit Gezisi anılarına bir hafta aradan sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bu iki göl bir kanalla birbirine bağlanmış. Selim Bey geçen haftaki yazısında bu kanalın 4 km kadar olduğunu söylemiş ama ben, Akgöl´den Simenit´e giderken bu kadar uzun bir kanaldan geçtiğimizi düşünmüyorum.

Akgöl. Göllerin Terme tarafında olanı. Burası bana üzücü bir olayı hatırlatıyor. Bundan 27 sene önce bir gece burada iki can kaybettik: Terme Sümerbank Müdürü Osman Nuri Kaya ve Seyreklilerin Aslan. Kayıktaki üçüncü kişi olan

Hüseyin Katar kurtuldu. Şimdi gölü gördükten sonra Hüseyin Katar´ın o geceyi anlatmasını daha çok istiyorum.


Sümerbank Müdürü Osman Bey, sevdiğimiz bir insandı. Arkadaş canlısıydı. Kendisiyle iyi görüşürdük. Simenit Gölü´nde batık şehir olduğuna inanıyordu. Bunu ispat etmek için çok uğraştı. Kendi imkanları ile meseleyi halledemeyeceğini anlayınca konuyu basının gündemine taşımak istedi. Bir gün Hürriyet´in Samsun muhabiri Şenol Çakır´ı Terme´ye davet etmiş. Milli Eğitime benim yanıma da getirdi. Ben de eğer varsa, bu tarihi kalıntının gün yüzüne çıkarılması taraftarı olduğumu söyledim.


Osman Bey aynı zamanda av meraklısıymış. 1991´in bir Şubat akşamı üç arkadaş kiraladıkları bir tekne ile Akgöl´e balık tutmaya çıkmışlar. Mevsim kış, hava soğuk. Gece ilerledikçe hava daha da kötüleşmiş. Rüzgarın şiddetiyle kayık alabora olmuş. Kayıktakiler suya düşmüş. Hatırladığıma göre üzerlerinde lastik tulum varmış. Göle düşünce tulumun içine su dolmuş ve ağırlaşan bedenler dibe doğru gitmeye başlamışlar. Hüseyin Katar her nasılsa ters dönen kayığın bir tarafına tutunmayı başarmış ve tuttuğu yeri bırakmamış. Bu şekilde kıyıya ulaşmayı başarmış ve hayatta kalmış. Diğer ikisi gölde son nefeslerini vermişler.


Bu vesile ile merhumlara bir kere daha Allah´tan rahmet diliyor, H. Katar´a da sağlıklı uzun ömür diliyorum.


Osman Bey´den sonra da Simenit Gölü´nde olduğu düşünülen batık şehri ortaya çıkarmak için teşebbüste bulunan başkaları da oldu. Fakat olumlu bir sonuca ulaşan olmadı. Öyleyse Selim Bey´in dediği gibi, biz gölün altındakileri şimdilik bir kenara bırakalım ve gölün üstündeki değerleri daha kullanılır hale getirelim.


Simenit Gölü´nün denizle buluştuğu sahilde tekneden iniyor ve kumsalda doğuya doğru yürüyüşe başlıyoruz. Hedefimiz; Ali Rıza Ultav´ın 7 km mesafede olduğunu söylediği Çoban Yatağı piknik alanına ulaşmak.


Sahilde yürürken aralıklarla evlere rastlıyoruz. Burada yaz- kış insanlar yaşıyormuş. Bir evin kapısında otomobil bile gördük. Hadi traktör neyse de, bu otomobil kumun içinde nasıl yol alıyor, hayret ettim.


Kumlara bata çıka yürüyüşe devam ediyoruz. Bazıları durup fotoğraf çekiyor. En önde Ali Rıza Bey yürüyor. Grubun birisi hayli geride kaldı. Bir süre sonra ´terledim´ diyenler oldu. Necmi Çetiner başındaki yün şapkayı çıkardı ve yazlık şapkayı giydi. Hava kapalı ve de serin olduğu için ben terlemedim.


58 dakika sonra kumsaldan kurtulup orman içindeki yola sapıyoruz. Burada zemin sertleştiğinden yürümek daha kolay oluyor. Bir süre daha yürüdükten sonra tanıdık yerlere geliyoruz. Burası bizim tiken ucu (kırçan) topladığımız yerler. Yolun deniz tarafı tel örgü ile çevrilmiş. Buradaki ağaçlar bir süre önce devlet tarafından kesildiği için yeni çıkan fidanların hayvanlar tarafından yenilmemesi için bu bölüm tel örgü ile çevrilmiş. Belirli aralıklarla da inişli çıkışlı ahşap merdivenler yapılmış. Biz bu merdivenleri kullanarak korunaklı alana giriyor ve orada tiken ucu arıyorduk.


Saat 13.00´de Çobanyatağı piknik alanına geldik. Buna göre Simenit Gölü´nden yürüyerek 1 saat 18 dakika içinde Çobanyatağı´na gelmiş olduk. Tekne ile göl gezintisine katılmayanlar otobüsle bizden önce buraya gelmişlerdi. Öğle yemeğini burada yiyecektik. Şehirden ısmarlanan pideler gelinceye kadar çevre incelemesi yaptık.


Gezinin bundan sonrası için gelecek hafta görüşmek üzere, hayırlı Ramazanlar.