Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


ALIŞ-VERİŞ İBADETİNİN İLMİHALİ


İster serbest piyasa ekonomisi isterse ticaret hürriyeti deyin günümüzde alış-veriş hali maksadını çoktan aştı.

Eskiden alış-veriş bir ihtiyaçtan doğardı. İnsanlar ürettiklerinden fazla olanını satar; kendinde olmayanı sattıklarından elde ettiği kâr ile satın alırdı. Ticarette asıl kaide buydu.

Yenilikler bir ihtiyaçtan doğar, her yeni çıkan şey eskiye oranla daha kullanışlı veya daha çok özelliğe sahip olurdu.


Çok şey ?moda? denilen kavram ile anlamını kaybetti. Moda ihtiyaçtan çok, farklılık arz ediyordu. Bizim ihtiyacımız olsun olmasın kullanılabilir özellikte olsa bile eski şeylerin genel adı ?modası geçti? anlamı taşıyordu. Moda yenilik ve ihtiyaçtan öte ?farklılık? anlamına gelmeye başladı.


Her senenin bir giyim-kuşam modası oluyordu. Bir önceki yıllara ait eşyalar eskimiş olmasa bile ?psikolojik ömrü? bitiyordu. Bir sene sonra imlanı olan yılın modasına uyuyor, çekirge sürüsü gibi aynı tarz giyinmeler başlıyordu.


Günümüzde dizi filmlerde de alı-veriş özendiriliyor. Aslında kimin mekanı olduğunu bilmediğimiz yalı ve konaklarda çekilen filmler sanki gerçekmiş gibi algılanıyor, seyirci oradan gördüklerini hayata uygulamaya çalışıyor.


Filmlerde üzgün olan kişiler ki özellikle bayanlar moral bozuklarından kurtulmak için delicesine alış-veriş yapıyorlar, aldıklarını eve taşımak için vasıtaları bile yeterli olmuyor. Bir de buna büyüklerin ?Oh oh! Ne iyi etmişsin, rahatladın mı biraz? gibi sözlerle teşvik ediliyor televizyon başındakiler de bunları örnek almaya çalışıyorlar.


Aslına bakılırsa yeme içme ihtiyaçları hariç o kadar lüzumsuz alış-veriş yapılıyor ki tam bir savurganlık örneği. Ben bazen etrafı gözlemek için böyle yerleri dolaşırken yüzlerce lira tutan maddelerin çok kolay alındığını, semt pazarında ise köylünün emeği olan üç-beş kuruşluk sebze ve meyveler için sıkı pazarlıklar yapıldığını gördüğümde hayretimi gizleyemediğim olmaktadır.


Günümüzde çok şeyde olduğu gibi alış-veriş adabında da sapmalarımız oldu. Hâlbuki bir şeyin normali makuldür. Eskiler buna ?İfrat ve tefrit? diyorlardı. Gerçi bu terim daha çok dini hususlar için kullanılsa da normalin dışına çıkmak bazen pintilik bazen savurganlık olarak addedilir.


Filmlerdeki hayat geçek değil bir senaryodur. İnsanı ?Tüketim toplumun bir ferdi? olarak yetiştirir. Bazen ?Küresel sermaye? bazen ?Sosyal zemin? için senaryolar yazılır ve sanki gerçekmiş gibi önümüze sürülür.


Bazen insan kendini tuhaf bir çarkın içinde bulur. Filmlerde markasını bile okuyamadığımız mamullerle konağına gelen kişilerin giydikleri bizler zar zor başımızı soktuğumuz hanemizde uygulamaya kalkınca ileride bazı ekonomik ve ruhsal sıkıntılara gireriz. Hâlbuki bize ilkokullarda ?kıyafetlerinizin eski olabilir ama temiz olsun yeter? diye öğüt verirlerdi. Şimdi ise ?Modası geçmişse kullanılır olsa bile değiştir? anlayışı yerleşti.


Haddi aşmak her alanda iyiye alamet değildir. Rahmetli dedem bu gibi haller için ?Fakirin şımarması ocak yıkar? derdi. Biz haddi de hududu da çoktan aştık. Ocağımızın yıkılmasını istemeyiz ama böyle devam edersek zor günler bizi bekliyor.


Yine büyüklerin ?Ayağını yorganına göre uzat? sözü de bu duruma örnek verilebilir.


Bazı şeyleri sanki ilmihali yazılmamış ibadet gibi yapıyoruz.


Ne diyelim; alan memnun satan memnun?