Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

B.Rahmi ÖZEN


ARABASI DÖRT TEKER BEYOĞLU`NA KUM ÇEKER

ARABASI DÖRT TEKER BEYOĞLU`NA KUM ÇEKER


‘Onlar gökyüzünde yıldızlar gibidir…` demişti yüce Peygam-ber.
Bir kutlu amaç için gelip, İstanbul`un toprağını mekân eyleyen onlarca Peygamber yârinin mezar ve türbelerine doğru yol alırsınız bu kez. Sultan Çeşme caddesinde Abdullah Ensarî`yi, Balat Koca Mustafapaşa Camii içinde Ebuzer-el-Gıfarî`yi, Galata Yeraltı Camiinde yatan Amr bir As`ı ve daha nicelerini ziyaret edersiniz. Kimi Ayvansaray`da surların dibinde yatar, kimi Eyüp`te,

kimileri Karaköy Yeraltı Camii içinde, kimisi Sur içinde göklerde parlayan yıldızlar gibidirler. Bir rüya âlemine dalıp onlarla bir olmak istersiniz. Duanız kabul olur ve kendinizi bütün güzelliğiyle rüyalarınıza konuk olan güzeller güzeli leb-i derya İstanbul`un karşısında bulursunuz;
Çağ kapatıp çağ açan Sultan Mehmet, harap durumda bulduğu Constantionopolis`i inanç ve kültürüne uygun bir İslambol inşa etmek için çalışmaya başladı. En yakınında güven duyduğu mimar Khristodoulos bulunuyordu. Khristodoulos, Fatih`imle iyi anlaşıyordu. Hatta Fatih`im, Onun ricasıyla Balat`ta bulunan `Moğolların Meryemi Kilisesi`nin kilise olarak kalması yolunda sonradan gelen padişahların da uyacakları bir ferman yayınlamıştı. Hızır Beyi, ilk kadı olarak atanmıştı. Fatih`im, Khristodoulos`tan, şanına yaraşır bir cami istedi. Malzemeyi teslim edip yer gösterdi. Ayasofya`dan daha görkemli bir cami istedi. Khristodoulos, kısa zamanda camiyi bitirip, Fatih`imi davet etti. Fatih`im, heyecanla eseri görmeye geldi. Camiyi gezdi, verdiği ölçüyü göremeyince neye uğradığına şaşırdı. Ayasofya`dan daha görkemli bir camii inşası talebinde bulunduğu halde Rum Mimar, Camiyi Ayasofya`nın sütun ve kubbesinden daha küçük inşa etmişti. Mimar, Ayasofya`nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin inşası için kendisine teslim edilen yüksek mermer sütunları mimari ufkuna müstenit keserek kısaltmıştı. Bu işlem, Mehmet`imin bilgisi dışındaydı. Mehmet`im; “Bu bir rezalet!” deyip çılgına döndü. Khristodoulos, art niyetli olmadığını, bundan daha büyük kubbeli bir yapının, depremlere dayanamayacağını söyledi. Fatih`im, çok kızdı ve sütunları kestiren Khristodoulos`un elinin kesilmesini emretti. Fatih`ime göre Khristodoulos Ayasofya`nın erişilmezliğine gölge düşürmek istememişti. Mimar, mahkemeye müracaat edip hakkını aradı. Fatih`imin atadığı Kadı, çağı değiştiren sultanı mahkemeye çağırdı. Kadı, Fatih`imi suçlu buldu. Mimar, bu adalet karşısında büyük bir şaşkınlık geçirdi. Zira Kadı, Fatih`imin kolunun kesilmesine karar vermişti. Bu adalete hayranlıkla Khristodoulos, Kadıya: “Davadan vazgeçtim, Fatih`in elleri kesilmesin!” diye haykırdı. Hıristiyan biriyle İstanbul fatihi gibi Müslüman bir Sultan`ın eşit tutulduğu bu adalet karşısında ne diyeceğini bilemedi. Rum Mimar, davasından vazgeçti, karar değişti. Mehmet`im, yüklü bir tazminata mahkûm edildi. Ve Khristodoulos, Müslümanlığı seçerek Atik Sinan Paşa adını aldı. Medeniyetler ve İmparatorluklar yüreğimde böyle buluştu ve Konstantinler işte böyle İslambol oldu.

Mercan gözlü İstanbul`un hangi meydanında, hangi caddesinde iki vatandaş karşı karşıya gelse; medeniyet, kültür, sanat, edebiyat ve tarih adına mutlaka bir ortak değer taşır.
Kaldırımlarında yürürken bile bir tarihi mirasa bakıp aynı kültürün, aynı medeniyetin ve aynı sanatın ruhunda uyandırdığı heyecanı hissedip sohbet edebilecekleri konular vardır. Yan yana yürürken aynı daüssılanın hasretini çeken kalpleri vardır. Ortak gönül heyecanlarıyla titreyerek birkaç mısra mırıldanacakları şiirleri, destanları, ağıtları ve şıvanları vardır. Gaziosmanpaşa, Haydarpaşa, Bayrampaşa, Esatpaşa gibi ilçelerine ad olmuş paşaları vardır: …

Kadıköy, Mecidiyeköy, Arnavutköy, Çekmeköy, Karaköy, Feriköy, Bakırköy gibi köy olarak kurulmuş, cazibesinden vilayet kadar büyümüş köyleri vardır.
Şehir içinde şehirleri vardı mercan gözlü İstanbul`un: Başakşehir`dir, Bahçeşehir`dir, Altınşehir`dir, Ataşehir`dir adları… Ayrıca; Avcılar(ı) vardır, Bağcılar(ı) vardır.
Ve yine bir rüyanızda başlar İstanbul, size kendi anlatmaya;

1204 yılında Haçlılardan yıkımlar yedim. Yağmalandım bir baştan bir başa; halkımın büyük çoğunluğu Haçlı korkusundan benden uzaklaştı. Yoksul ve enkaz içinde bir kente dönüştüm. İnsanlar, acı içinde mabetlere sığındı. Bu, acı bir buluşmaydı. Ben, 16 asır Roma, Bizans, Latin ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yaptım. En çok Fatih`imi sevdim. Ardından II. Beyazıt`ın sevgilisi oldum. O`nun sayesinde 80.000 kişilik üstat insanla yeniden inşa edildim. Hele Kanunî… Bugün bağrımda ihtişamını haykıran şaheserler, takı misali o dönemde takıldı yüreğimin nirengisine. Sultan Süleyman, kent planına kavuşturdu beni. Damat İbrahim Paşa`nın sadrazamlığında Lale Devrini yaşadım doya doya. Lalelere gömüldüm, lalezar oldum. O dönemden bu güne yeryüzünde en güzel şiirler benim için yazıldı, en güzel besteler benim için yapıldı.

Beyoğlu`ndaki Arap Camiinde Türk ve Bizans mimarisiniz buluştuğunu görürsünüz. Minareleri aynen çan kuleleri gibidir. Cami, 717`de Arapların kenti kuşatması sırasında yapılmış. Pencere ve kapılarının oyma silmeleri, Bizans sanatı örnekleridir. Medeniyetler çok renkli Beyoğlu`nda da buluşur. Beyoğlu adı, Pontus prenslerinden Aleksios Komnenos`un İslamiyet`i kabul ederek burada oturmasından kaynaklanır. Aşkları vardır öykülere, romanlara sığmayan. Bulutları vardır ıslak ıslak suhulet veren. Toprağı vardır tarih kokan. Ve geceleri Allah aşkıyla hu çeken dervişleri vardır. İstanbul`u İslambol yapan, soluğuna mistik hava katan Üçler`i, Yediler`i, Kırklar`ı vardır. İnsanlarının çeşit çeşit ırkları, çeşit çeşit dinleri, çeşit çeşit dilleri vardır. Yeryüzü kutsalları İstanbul`da toplanmış, herkes kendini onda bulmuştur. Ve adını Bizans koymuştur, Kostantiniyye koymuştur, İstanbul koymuştur, İslambol koymuştur.