Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Mehmet TÜRKAN


ASFALT YO

ASFALT YO


Neden bu başlığı seçtim. 24 Kasım Öğretmenler Gününün bu hafta içinde olması ve bu meyanda birkaç söyleyecek sözümüz bardır düşüncesiyle bu başlığı seçtim diyebilirim. Öğretmenlikle ne alakası var diyebilirsiniz. Buyurun birlikte okuyalım.

Son zamanlarda gazete ve televizyon sayfalarından düşmeyen öğretmenlerin uğradığı saldırıları anlatacağım. Bunu anlatırken Sabahattin Ali’nin bu “Asfalt Yol” adlı hikâyesi geldi aklıma. Olay kısaca şöyledir:

Öğretmenin kıymetinin olduğu ve sözüne kıymet verildiği zamanların birinde Anadolu’da bir köye atanan bir köy öğretmeni köyü mahrumluktan kurtarmak ve yola kavuşturmak için büyük gayret sarf eder. Devlet büyükleri ile ve yetkililerle görüşür. Köylülerinde desteği ile köye asfalt yol yapılır. Yol kullanılmaya başlanır ancak devlet büyükleri gelip daha resmi açılışı yapmamıştır. O dönemde bol olan at ve öküz arabalarının tekerleği lastik olmadığı için yola zarar verdiği düşünülür ve yol açılış yapılıncaya kadar lastik tekerlekli olmayan araçlara kapatılır. At veya öküz arabaları ile kağnıları ile yolu kullanamayan köylülerin işleri yarım kalır. Bunun üzerine bin bir zorluk çekip kırk kapı aşındırarak ve kendisi de bir amele gibi çalışarak köye yol getiren öğretmen, “Bu belayı başımıza sen sardın.” diye suçlanır. Hatta bütün köylü üzerine yürüyüp hocayı dövecekken apar topar köyden kaçırılır ve canını zor kurtarır.

Geçenlerde bir haber okudum haberde diyordu ki, “Öğretmen çeşmeden su alırken yuvarlandı.” Devamında sarp kayalarla kaplı bir köyde görev yapan öğretmen bir uçurumun kenarında olan çeşmeden evine su alırken dengesini kaybederek yuvarlanmış ve ağır yaralanmış. Ülkenin dört bir tarafında, dağda bayırda, hiçbir can güvencesi olmadan görev yapan bir öğretmen hikâyesi.

Bu günlerde bol bol sopa yiyoruz. Gelen vuruyor giden vuruyor. Öğrenciden de dayak yiyoruz velisinden de. Büyüklerimizin bizi en ufak bir şeyde azarlamaları da bunun cabası. Harflerin hiçbir hatırı kalmadı. Hatır filan da beklemiyoruz ama azıcık insan onuru saygısı bekliyoruz. Çoğu zaman uğruna kendi çocuklarınızı unuttuğumuz öğrencilerimiz bizi ilk düşman olarak görüyor. Okula gelen velilerimiz sanki kavga etmeye geliyorlar. Nerelerde yanlış yapıyoruz. Ya bizde bir hata var ya da başka bir yerlerde.

Ülkenin dört bir tarafında havadan sudan sebeplerle ölesiye dövülen öğretmenler çoğu zaman gündem bile olmuyor. Kimse kılını kıpırdatmıyor. Olaya mahallî adi bir vak’a olarak bakılıyor. Öğrencilerimizi azarlasak bile “Bak hoca fazla üzerime gelme. Senin için iyi olmaz. Seni şikâyet ederim, asarım, keserim.” Sözleri ile karşılaşıyoruz. Hiçbir kimsenin aklından alınması gereken bir önlemler geçmiyor.

Bununla birlikte bir öğretmenle ilgili olumsuz bir davranış duyulsa ulusal kanallarda bile ön sıralarda yer alıyor. Hiç arkası önü araştırılmadan öğretmeni intihara götürene kadar saldırı sürüyor ve öğretmenler yerden yere vuruluyor. Öğretmenlerimiz artık kendini sözüne değer verilmeyen, kıymetsiz, sahipsiz, kimsesiz ve yapayalnız olarak görüyor. Ne olacak halimiz bilmiyoruz.

Söyleyecek çok şey var. Ama biz ancak bu kadar yazabiliyoruz. Çünkü söylediklerimizin zülf-i yâre dokunmasından korkuyoruz. Çünkü yârin zülfü çok narin, yârin zülfü çok uzak. Yaptığımız asfalt yollardan dolayı sopa yemekten korkuyoruz.