Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Ahmet SEZGİN


AŞK, ÇİLE VE ŞÜKÜR: ÖĞRETMENLİK

AŞK, ÇİLE VE ŞÜKÜR: ÖĞRETMENLİK


    14 Şubat 1989. Evlendiğimden 4 ay sonra sevgili eşimi Terme'de bırakıp bir bavulla ufuklarımın şehri İstanbul'a  -Türkiye on dokuzuncusu olarak Kartal Anadolu Lisesine- hayallerimin mesleğini büyük bir heyecan ve aşkla icra etmeye, “Asım'ın nesli”ni yetiştirmeye, yarınki güçlü ve erdemli Türkiye'yi inşa etmeye gitmiştim.
    Müdür yardımcısı; maaşımın 227 bin lira, en kötü evlerin kirasının ise 150 bin lira olduğunu söyleyince dünyam kararmıştı. Bavulumu okulun karşısındaki bir küçük markete bırakıp meslek ve gurbet hayatımın ilk gecesinde Kartal'da küçük bir otel odasında kalmıştım.     
    Yatağın üstünde yatsı namazını kılıp gözyaşları dökerek dua etmiştim. Kararnamemi elime aldığım gün öğretmenliğe veda edip memlekete, sevgili eşime mi dönecektim? Terme'de ücretli öğretmenlik yapıp bir yıl sonra tekrar sınava girip biraz düşük puan alarak Doğu'ya mı tayinimin çıkmasını bekleyecektim? Çok sevdiğim eşimi memlekette aileme bırakıp aşk ve çile mesleğini bekâr olarak mı icra edecektim? Öğretmenlik mesleğinin dışında seyyar satıcılık gibi ikinci bir iş mi yapacaktım, yoksa zengin öğrencilerin evlerine kadar gidip özel ders mi verecektim? Yahut odun kömürü, egzozdan dolayı hava kirliliğinin had safhada olduğu, haftada veya 10 günde bir suların aktığı İstanbul/ Kartal'da banyosu dahi olmayan, rutubetli bir bodrum katında 100 bin liraya ev tutarak hamile eşimle birlikte İstanbul'a, hayata ve birbirimize tutunmaya mı çalışacaktık?
    İkinci iş yapmadan, yalnızca öğretmenlik yaparak; okuyup araştırarak, İstanbul'un sosyal, kültürel, sanat ortamından beslenerek, her ay eşimin bir dal bileziğini bozdurarak, 3 buçuk yılda 3 ev değiştirerek ayakta durmaya, onurlu yaşamaya çalışmıştık. Yatak odası takımı dışında iki çek yat ve masayla; yemek pişirme ocağı, buzdolabı, küçük bir teyp ve televizyondan başka eşyamızın olmadığı evde, susuzluk, maddi sıkıntılar, hastalıklar çeksek de hayatımızı anlamlı kılan ideallerimiz ışığında iman, sevgi, saygı, sadakat, sabır, şükür, kanaat, fedakârlık ve duayla yaşamaya çalıştığımız için huzurluyduk. İstanbul'a, susuzluğa, hava kirliliğine, evsizliğe, kahpeliğe tutunamamıştık ama birbirimize, sevgili oğlumuza, komşularımıza, dostlarımıza, kadim mekânlara, ideallerimize, en önemlisi de bizi imtihan eden Rabbimize tutunduğumuz için mutluyduk. Ben, türlü çile ve dertlere rağmen aşkla bağlandığım sevgili öğrencilerimle, güzel dostlarımla, sadık kitaplarımla, kültür-sanatla, inançla bilinçli yaşamaya gayret etmiştim.
    Fedakâr eşimin elbise almam için bozdurduğu bilezikle de koliler dolusu kitaplar alarak, “Türk Edebiyatında Ölüm Şiirleri Antolojisi” isimli eserimizi Cengiz Yalçın dostumla birlikte yayınevine teslim ederek, eşimin evlenirken sahip olduğu altınları tükettikten sonra güzel hatıralar ve insanlar biriktirerek 1992 Haziran'ında Terme'ye dönmüştük.
    18 Mart 2020. Bedelleri türlü çileler olsa da on bine yakın öğrencinin öğretmeni olarak nice kardelenler yetiştirmeye;  ülkeme ve insanlığa hayırlı hizmetler vermeye, gül yüreklerde hoş sedalar bırakmaya, ilmimizin şükrünü eda etmeye vesile olan aşk, çile ve sabır mesleğini bana 31 yıl yapmayı -bundan sonra da Türkçe öğretmeni Furkan oğlumla birlikte ifa etmeyi- nasip eden Rabbime binlerce şükürler olsun.