Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Mehmet TÜRKAN


BAHARI BEKLERKEN

BAHARI BEKLERKEN


Bahara adım atağımız şu günlerde daha önce yazdığım bir yazıyı bir kısım ilavelerle birlikte sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.

Hayat akıp gidiyor. Mevsimlerde hayatın bir unsuru ve hazırlayıcısı olarak akıp gitmeye devam ediyor. Cemreler önce havaya, sonra suya sonra da toprağa düştü. Bizim de gönlümüze baharın ılık sevinci düştü.

Nasrettin Hocaya arkadaşları demişler ki,

-Hocam, ”Kış geliyor çok soğuk dondum diyorsun. Yaz geliyor çok sıcak yandım” diyorsun.”

Hoca da onlara dönüp şöyle bir eğri ve keskin bakış yaptıktan sonra.

- Be birader bahar bir şey diyen var mı? diye söylüyor.

Evet, bahara bir şey diyen var mı? Hepimiz dört gözle baharı bekliyoruz. Yeniden insanların ve bütün hayatın ve insanın yeniden diriltilişi gibi dirilen hayatı ve tabiatı bekliyoruz. Kış uykusunda uyuyan hayvanları, ağaçları, taşları yeşermiş olarak bekliyoruz. Sûrun ilk üfürülüşünden sonra bütün canların ölmesi ile ikinci üfürülüşü ile beraber yerden biten otlar gibi yeniden yaratılışımızı hatırlatıyor bahar.

Kışın kuru bir ağaçtan farkı olmayan ağaçların, dalların, çiçeklerin, otların yeniden canlanışını bekliyoruz. Baharı bekliyoruz. Baharla birlikte sevda bülbüllerini bekliyoruz. Renk renk açan nergisleri, karanfilleri, dağ çiçeklerini bekliyoruz.

Ehl-i dilin dillenişini, gönlünün derinliklerindeki sevdanın kaleme kâğıda, şiire mısralara dökülmesini bekliyoruz. Gülle bülbülün sevdasının alevlenmesini, gülün bülbüle yaktığı gazelleri, nameleri bekliyoruz. Kamberin Arzu’ya, Ferhad’ın Şirin’e, Mecnun’un Leyla’ya olan sevdasının yankılarını ve kıpırdanışını bekliyoruz. Biz baharı bekliyoruz.

Evet, insan ile eşya ve iklim arasında çok yakın münasebet vardır. Her mekân içinde yaşayan ve oraları yöneten insanların yüzünü gösterir. Bunun yanında insanın içindeki duygular eşyalara birebir yansır. Eğer içimizde bir neşe var ise her tarafı neşeli ve sevinçli görürüz. Çöplükler ve diken dolu bahçeler bile bize gül bahçesi gelir. Eğer içimizde dert varsa, hüzün varsa bütün eşyaların, bütün varlıkların bizimle hüzünlendiğini zannederiz. Eğer gönlümüz sıkıntılı ve dar ise gül bahçesi bile bize sıkıntı verir. Orası bize harla dolu, böğürtlen yurdu olur. Eşyalar sanki bizimle güler bizimle ağlar.

Mevsimler de aynen böyledir. Yağmurlu, kara bulutlardın çöktüğü bir havadaki ruh yapımızla pırıl pırıl güneşin olduğu kuşların etrafımızda nağmeler söylediği bir günün ruh yapısı aynı olmaz.

Atalarımız bahar için “Hayatın yeniden doğması gibidir.” Derler gerçekten de öyledir. Baharla hayat yeniden doğuyor. Bu günlerde yeniden hayatın doğum sancıları yaşanıyor. Kış can çekişiyor. Karacaoğlan’ın dediği gibi “bahar yeli kış ayını kovuyor.” Hepimiz biliyoruz ki her ne kadar soğuk var ise de bahar kapıda ve kış soğuğu yavaş yavaş yerini bahar yeline bırakıyor.

Baharı bekliyoruz

Sevgilinin sevdasını seher yeline salıp

Bir selam gönderiyoruz

Selam yerine ulaşır biliyoruz

 

Baharı bekliyoruz.

Gülün kıvrımına sinmiş bülbülün sevdası gibi

Çöllerin azgın ateşine yanmış Kays gibi

Mecnun olduk Leyla’yı bekliyoruz.

 

Baharı bekliyoruz

Kerem’in ateşine yandığı

Düğmelerin çözerken çektiği “ah!” gibi

Yanıyoruz ateşine Aslı’nın

 

Baharı bekliyoruz

Dağları delerek sulamak için sevdakâr yürekleri

Ferhad’ın aşkı gibi

Şirin’i bekliyoruz

 

Baharı bekliyoruz

 

Hayatı bekliyoruz

Gülleri bekliyoruz

Gülen yüzleri bekliyoruz

Dallarında bülbül öten

Çınarları bekliyoruz

Baharı bekliyoruz.