Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Nazmi KILIÇ


BAKABİLMEK VE YORUMLAMAK

BAKABİLMEK VE YORUMLAMAK


 Biz insanlar olarak nesnel dünyamızda duyuyoruz, konuşuyoruz ve görüyoruz. “Bakmak, görmek değildir!” cümlesinin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Peki, doğru bakmasını biliyor muyuz? Yani bir şeye bakarken yaptığımız değerlendirmeler objektif mi yoksa aklımız, algımız, bilgimiz ve edindiğimiz tecrübelerin mi etkisinde kalıyor mu?
Çevremizdeki gerçekleşen olaylar bizim irademiz dışında gerçekleşir. Biz bu olaylara ancak yorum katabiliriz. Yaptığımız bu yorumlar ise kendimize göre doğrudur. Ancak bu yorum, “Her zaman doğrudur.” anlamına gelmemelidir. Bu sebeple insanlar gerçekleşen olay karşısında fikirlerini açıklarken birbiriyle düşünce ayrılığına düşerler. Yarısı su solu bardağa, “Bardağın yarısı boş ya da bardağın yarısı dolu” düşüncesiyle bakmak gibidir. Aslında her iki düşünce de doğrudur. Ancak bu düşünce farklılığı bile insanları birbiriyle çatışmaktan hiçbir zaman vazgeçiremez. 
Bu nedenle olaylara bakarken nesnellikten uzaklaşmalı ve objektif bir tutum içerisinde olunmalıdır. Objektif tutum içinde yapılan yorumlar herkes tarafından kabul görür ve uzlaşılabilir hale gelme ihtimali yükselir. Aksi takdirde fikir ayrılıkları sürüp gidecektir. Konu ile ilgili bir hikâye var, bakış açılarını çok iyi tanımlayan. Sanırım bu hikâye olayı daha güzel açıklayacak, bakmakla görmek arasındaki farkı oryaya çıkaracaktır.
Zamanın birinde bir araştırma için bir araya gelen fizikçi, kimyager, matematikçi ve tarihçi açık bir arazide araştırma yapmakla meşguller. Aniden bastıran yağmurdan korunmak için bir köylünün barınağına sığınmak zorunda kalırlar. 
Köylü misafir olarak düşündüğü bu bilim adamlarına bir şeyler ikram edebilmek düşüncesiyle dışarıya çıkar. Bilim adamları baş başa kalınca içerideki herkesin bir şey dikkatini çeker. Soba yerden bir metre yüksekte yapılmış ve altında ise taş kalıplar konulmuştur. 
Bizim fizikçi hemen yorum yapar. “Adam sobayı yükselterek konveksiyon akımını güçlendirmiş ve odanın daha çabuk ısınmasını sağlamıştır.” Şeklinde ifade eder.
Matematikçimiz hemen buna itiraz edip, “Hayır! Adam sobayı odanın tam merkezine koyarak her tarafın eşit ısınmasını sağlamıştır.” Düşüncesini ortaya atar.
Kimyacı ise “Bu mümkün değil! Adam sobayı yükselterek hem daha çabuk yakılmasını sağlamış hem de aktivasyon enerjisini düşürmüştür.” Fikrini savunmaktadır. 
Tarihçinin yorumu ise daha farklıdır. “Adam ilkel benlikten kalan ateşe tapma biçimini modernize ederek onu yükseltmekle saygısını göstermiştir.” Diye görüş bildirir. 
Tartışmalar sürerken köylü içeriye girer. Dayanamaz ve köylüye neden sobanın yüksekte olduğunu sorarlar. Gelen cevap çok ilginç ve basittir. 
“Boru yetmedi ağam!” 
Dikkatli insanları diğerlerinden ayıran en büyük fark herkes bakabilir ama görebilenler, diğerlerinden daha farklı sonuçlar çıkarır. Peki ya siz bakıyor musunuz yoksa görüyor musunuz? Ya da baktıklarınızı görebiliyor musunuz? Herkes aynı yere bakar ama herkes farklı görür! Siz nasıl bakıyorsunuz? Siz nasıl görüyorsunuz? Dileğim güzel bakmanız ve güzel görmenizdir. Güzellikler görebilmeniz temennisiyle sağlıcakla kalın.