Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


BALKONDAKİ BAHAR

BALKONDAKİ BAHAR


Bu yazı; daha önce yazmış olduğum bir denemenin, amatör bir edebiyat sayfasında paylaşılması sonu yazılmıştır.

Adı geçen deneme gün geçtikçe betonların etrafımızı kuşatmasını dile getiriyordu. Betonlaşma eski mimarimizin estetiğinden mahrum yapılardı. Belki yeni nesil için bu durum bir şeyler ifade etmiyordu ama o eskilerin “gördüğünden mahrum kalmak” sözü kabilince; daha önceki eserleri bildiğimizden yenileri insanda kibrit kutuları hissi uyandırıyordu. Aynı zamanda yeni binalar daha az yeşil alan demekti. Bir şeyleri yıkmadan başka şeyler yapılmıyordu.

Biz de böyle bir konuyu ele almıştık yazımızda. Her geçen gün yeşilin azaldığını, etrafımızın betonlaştığını anlatmıştık. Hatta içimiz betonlaştığı için dışımızı da betonlaştırdığımız üzerine bir yazıydı. Kısaca yazmıştık bir kere.

Yazı bu! Okuyup da yorum yapanlar da oluyordu. Bu yazıya da yorumlar yapılmıştı. İyi olanı kendimize saklayarak yazının konusuna katılmayanların itirazı üzerine birkaç şey söylemek yani yazmak istiyorum.

Yazının karamsar bir yazı olduğunu belirten bir arkadaş kendi baharımızı `kendimiz meydana getirebiliriz` diyordu. `Şayet yeşil görmek istiyorsan evin balkonuna saksılar içinde fesleğen veya sardunya dikersin olur biter` diye devam ediyordu. İşte sana bahar…


Demek bahar bu kadar basit ha?

Balkona dikilecek birkaç fesleğen veya sardunya ile bahar gelmiş olacak öyle mi? Oldu olacak evlere kafes içinde kuşlar, akvaryum içinde balıklar koyarak kendimizi tabiatın ya içinde bulalım veya sanalım.

Artık baharımız balkondaki çiçeklerle gelecekse vay halimize. Asıl üzücü taraf bizi böyle düşünmeyi öğretilmiş olmamız. Bu bir kabullenmedir. Bu bir mağlubiyet müdafaasıdır. Bize iki çiçekle baharın gelmiş olabileceği fikrini kimler öğretmiş olabilir?

Biz ki önce bahçelerimizi kurar sonra şehrimizi kuran bir medeniyetin nesliyiz. Ecdat bütün haneleri ve şehirleri en meskûn beldelere bile kurarken oraları yeşertmişler. Önce ağaçlarla sonra gönülleri ile. Atalarımız çocuk seslerinin kuş seslerine karıştığı yerlerde büyümüşler. Şehirlerde bile kuşlara kışın soğuktan yazın sıcaktan olumsuz etkilenmesin diye kafesler yuvalar yapmışlar. Yırtıcı hayvanlara bile yiyecek temin etmişler. Hem bağlarımız, bahçelerimiz; hem de hanelerimizin içi ve dışı yeşermiş bizim.

Biz ağaçlarımızı sevgi ve hüzün nağmeleriyle büyütüp; suyun olmadığı zamanlarda gözyaşlarımızla sulamışız. Evet, biz baharı hem içimizde hem de dışımızda yaşamışız. Ancak iki tane çiçekle de bahar getirmemiş. Bizim baharımız hiç solmamış zaten. Ta ki yeni zamanlara doğru…

Bir yazıma yazılan bir yorumdan başka bir yazı çıkardık. Ancak bundan da bir şeyler anlaşılacağını sanmıyorum. Çünkü devasa kibrit kutularına hane denilen zamanlarda yaşıyoruz. Belki daha öncekileri bilmediğimiz için yaşadığımız yerleri hane sanıyoruz. Kısaca yaşaya duruyoruz “hayat denilen zanla”.