Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Yılmaz İMANLIK


BATMAYAN GÜNEŞ


Yıl 1881?

Bu tarihi, Türk ve dünya insanı hafızasının en sağlam yerinde kutsal bir hazine gibi saklar. Bu tarih insanlık için yepyeni bir yüzyılın kapılarını aralayan sihirli bir anahtardır.

Yıl 1881?

İşte bu tarihte yeryüzünün karanlık bulutlarla dolu semalarında bir güneş, hafif hafif yüzünü gösteriyordu. Tebessüm dolu bakışlar yağmur damlacıklarına binip sanki bütün kirleri temizlemek ister gibi yeryüzüne iniyordu.

Ne bulutlar vardı, inatçı mı inatçı! Bazıları hangi cesaretle güneşin doğuşunu engellemeye çalışıyordu anlamak mümkün değildi. Hangi akılla köhne bir karanlığın girdabında can çekişmek istiyorlar anlamsızdı.

Durur mu güneş! Karanlık bulutları aşıp insanlara kendi yüzünü göstermenin hasreti değildi ondaki. Önce bulutları kurtarmalıydı kirli atmosferden. Masallardaki gibi bembeyaz olmalıydı her şey.

Yeryüzünde tomurcuklar hasretle güneşi bekliyordu. Kiminin boynu bükük, kimi açmayı unutmuştu. Açmış olanlar da zaten çok uzun süreli yaşamıyordu. Dallarına bülbül yerine kargalar konup bütün yapraklarını yoluyordu. Âh o kokular yok muydu, yeryüzünün her karış toprağıyla kucaklaştırmak istedikleri elvan elvan kokular!... Parmaklıklar ardındaki taşların arasından sızmaya çalışan esaretin pençesindeki mahkûm kokular? Onlara güneş lazımdı, ışık lazımdı. En önemlisi sevgi gerekliydi yaşamaları için.

Sonunda güneş, asık suratlı bulutların bütün hain planlarına rağmen doğmayı başarmıştı. Mutluydu yeryüzü, mutluydu çiçekler. Şimdi tabiatın her yanına güzel kokular yayılıyordu sevgiden kurulu uçan halılara binip. Ama bir de ayrık otları vardı güneşi sevmeyen. Karanlıkta yaşayan, karanlığı kendine dost edinmiş yaban otları? Baharın koynunda ne zaman bir çiçek açsa zorlarına giderdi. Kıskançlık, çekememezlik? Ne ararsanız bütün kötü huylar onların kalbine çöreklenmişti. Baharı kurtarmanın ilk şartı onları kurtarmaktı kendilerinden. Güneş bütün şefkatiyle yaklaştı onlara.

Kirpiklerinden yayılan ışık huzmelerini serpiştirdi üstlerine. Şimdi çiçekler aydınlık yarınlara göz kırpıyordu.

Ve yıl 1938?

Her sabahın bir de akşamı vardı. Sonraki sabahlar da gelecekti elbet. Ama kim bilir ne zaman?

Güneş yavaş yavaş batıyordu. Yeniden boynunu büküyordu tomurcuklar. Artık karanlıktan korkar olmuştu herkes. O yüzden kimse akşam olsun istemiyordu. Aslında batan güneş gururluydu. Sanki giderken boynu bükük goncalara ?Neden üzülüyorsunuz ki, ben batsam bile bütün ışıklarımı size bırakmadım mı?? diye haykırıyordu.

Ülkenin semalarında onun bıraktığı ışıklar vardı şimdi. Tebessüm yine yayılmıştı dalga dalga. Biliyordu ki onlara ışığını veren güneş, gökyüzünün masmavi semalarından çiçekleri koklayacaktı sonsuza kadar?