Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


BEBİHA

BEBİHA


 

    Salgın süreci, okumak için ilaç gibi geldi. Uzaktan eğitimde roman konusunu işliyorduk. Öğrencilere, roman okumalarını söylerken benim okumamam olmazdı.

   Bu zamana kadar meslek hayatımda yapmadığım hiçbir işi öğrencilerden istemedim. Nadiren de olsa yapmadığım bir davranışı karşı taraftan talep etmek bende huzursuzluğa yol açtı. Bu düşüncelerle Yazar Osman Çeviksoy’un Bebiha romanını okudum.

   Yazar, emekli bir edebiyat öğretmeni. 1951’de Çorum’un Feruz köyünde doğmuş. 1964’te Feruz İlkokulunu, 1964’de Çorum Eti ortaokulunu, 1968’de Çorum İlköğretmen Okulunu, 1988’de Gazi Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nü bitirmiş. Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra 2006 yılında emekli olmuş.

   Yazarı, uzun yıllar edebi dergilerdeki hikâyelerden tanıyorum. Yıllar önce bir hizmet içi eğitim kursunda beraber olmuştuk. Sosyal medyadan da görüşüyoruz. Birinde,  bahsi geçen “Bebiha” romanını paylaşmış ve okumamızı tavsiye etmişti.

   Eserin adı dikkatimi çekti. Bende hemen okuma merakı uyandı. Sipariş üzerine bir ayda temin edebildim. Üç günde de okuyup bitirdim.

   Roman ilk önce 2018’de basılmış. Kısa zamanda, 2020 yılında ikinci baskısını yapmış. Toplam 360 sayfa.

   Eser otobiyografik bir roman. Yazar kendi hayatını biraz da kurgulayarak roman haline getirmiş.

   Eserin baş kahramanı Erhan. Erhan, Feruz köyünden fakir bir ailenin çocuğu. İlkokulu bitirdikten sonra şehre gidip okuma şansı ve imkanı yok. Öğretmeni illa okutmalısınız diyor. Aile okutmak istiyor ama çileli bir yolculuk. Fakirlik, yokluk, sahipsizlik, yol bilmemezlik… iç içe geçmiş. Çorum’da derme çatma, üç arkadaş bir ev kiralayacaksın, buğday, arpa, saman, odun… satarak çocuk okutmaya çalışacaksın. Bir nevi devrin romanı. Onun için yazar eserine “aşkın ve yokluğun romanı” diyor.

   Fakir bir halde şehirde tutunmaya çalışmak. Aksanından dolayı sınıf arkadaşları Erhan’a gülüyorlar. Erhan, bu yüzden okulu bırakıp köyüne dönmek istiyor. İmdadına Türkçe Öğretmeni Nesrin Hanım yetişiyor.

   “Bu böyle olmaz” diyor. “Bugün sana gülenleri azminle yarın kendine hayran bırakabilirsin” diyor. Ona bir günlük defteri veriyor. Günlük tutmasını, şiir, anı yazmasını söylüyor. Sürekli takip ediyor. Erhan ilk önce okul duvar gazetesinde yayınlıyor şiirlerini. Daha sonraları mahalli gazetelerde köşe yazıları yazmaya başlıyor. Yazdıkça yazma iştahı artıyor. Tanınan bir şair ve yazar haline geliyor.

   Bir zamanlar kendine gülenleri artık kendisine hayran bırakıyor. Yazları kiremit fabrikasında çalışıyor, okul harçlığını çıkartıyor. Hem çalışıyor hem okuyor.

   Eser, tamamen Çorum ve çevresinde geçiyor. Mekân ve kurum isimleri gerçek hayattan alınma. Mekân ve kişi tasvirleri oldukça başarılı. Ben, Çorum Belediyesi’nin yerinde olsam şehrin tanıtımına sağladığı katkılardan dolayı yazara ödül veririm. Belki de vermiştir, bilmiyorum.

   Romanın okunmasını sağlayan diğer özelliği de dili ve anlatımı. Yazar, sade, anlaşılır ve herkesin anlayabileceği duru bir Türkçe kullanmış. Merak unsuru iyi kurgulamış. Akıcı ve sürükleyici bir üslubu var. Uykuları kaçıran bir roman diyebiliriz.

   Yokluk ve sefalet içinde okuma mücadelesi veren Erhan rüyasında bir kıza âşık oluyor. Gerçekte tanımadığı bu güzele Rüya adını veriyor. Bütün şiirlerini hayali sevgili Rüya’ya yazıyor. Bir gün Rüya karşısına sınıf arkadaşı olarak, çıkıyor. Rüya gerçek oluyor. Yalnız Rüya, zengin ve şehirli, Erhan ise fakir ve köylü.

   İşte bu Rüya, Bebiha.

   Bebiha, bütün farklılıkları elinin tersiyle iterek Erhan’ın teklifine evet diyor. İki sevgili, hem evliliğe, hem mutluluğa, hem de öğretmenliğe yelken açıyorlar.

   Bebiha diye isim mi olur diyeceksiniz. Ben de öyle düşündüm. Roman tamamen otobiyografik demiştik ya. Bebiha’nın heceleri yer değiştirince Habibe oluyor. Habibe de yazarın gerçek eşiymiş. Masal gibi…