Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Seyfi GÜNAÇTI


Ben yöneticiyi tanırım

Ben yöneticiyi tanırım


    Bir atasözümüz var; “Baş başa, baş padişaha bağlı.” Aynı manada başka atasözlerimiz de var.
    Üç yıllık ilçe milli eğitim müdürlüğüm sırasında yaşadığım olaylar ve edindiğim tecrübelerin akabinde şu sonuca varmıştım: “Yöneticiler ve kontrol makamında bulunanlar izin vermezse ülkede yolsuzluk olmaz.” Buna, “…yöneticiler ihmalkâr davranmazsa…” ifadesini de ekleyebilirsiniz.
    Hiç mi yolsuzluk olmaz?
    Elbette arada gözden kaçanlar, yolsuzluklarını çok ustaca gizleyenler olabilir. Ancak toplumu rahatsız edecek derecede, işlerin yarısından ya da yarıya yakınından kötü kokular gelmez.
    Tabii âfetler Allah’ın takdiridir. Lâkin sonuçları insanların tedbirine göredir. Orman yangınlarında da, sellerin sebep olduğu afetlerde de insanoğlunun ihmali veya sorumluluğu vardır.
    İnancımızda tevekkül önemli bir yer tutar. Nedir tevekkül? “Herhangi bir işte elinden gelen bütün tedbirleri aldıktan sonra Allah’a güvenmek ve O’na dayanmaktır.” Yoksa tevekkül, “Ben Allah’a güveniyorum. Merak etmeyin, bir şey olmaz” diyerek yan gelip yatmak değildir.
    7,4’lük Marmara depreminde Türkiye’de 15 binden fazla insan ölüyor da bundan kısa bir süre sonra Japonya’da aynı şiddetteki bir depremde ölenlerin sayısı, nasıl oluyor da 50’yi dahi bulmuyor? Japonya tedbirini almış, yapılarını ona göre sağlam yapmış. Müslüman bir ülke değil ama İslâm’ın tevekkül anlayışını uygulamış.
    11.08.2021 tarihinde Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde yaşanan sel felâketinde çöken Ölçer Apartmanının müteahhidi Mehmet Özkan’ı savcı gözaltına almış. O savcıyı tebrik ediyorum! Nihayet günah keçisini bulmuş. İyi de asıl suçlular nerede? Belediyeden kimseyi içeri aldın mı, kontrol mühendislerini tutukladın mı? O binanın dere yatağına yapılmasına kim izin verdi? Hadi diyelim bir hata yapıldı, inşaat izni verildi. Peki, yapı projeye uygun yapılıyor mu, gerekli malzeme kullanılıyor mu, denetledin mi?
    Bizim işimiz genelde böyledir. Eğer yolsuzluğun ucu hatırlı(!) kişilere dokunuyorsa yandan geçilir ve bir günah keçisi bulunur. Ondan sonra “vur abalıya.”
    Trabzon-Samsun yolunu 1964 Ağustos’unda arşınlamaya başladım. Bu süre içinde Fatsa ilçesinin doğusundaki ırmak üzerinde bulunan köprünün iki defa sellerden yıkılıp yeniden yapıldığını hatırlıyorum. Acaba projede öncekine göre bir değişiklik yapıldı mı, farklı bir teknik düşünüldü mü? Eğer düşünülmüş olsaydı en azından sonraki yapılan köprüler yıkılmazdı.
    Dikkat ettiniz mi bilmem; karayolu üzerindeki köprüler hep yol ile aynı seviyede. Meselâ, köprü yol seviyesinden bir metre daha yüksek yapılsa selin sürüklediği ağaçlar köprünün altından daha rahat geçmez mi? Bir de ayaklar arasındaki mesafe buna göre ayarlansa. Tabii kemer köprü tarzında yapılması da ayrı bir çözümdür.
    Ben bunları düşündüm de köprü ustası mimarlarımız, mühendislerimiz hiç mi düşünmediler? Son teknoloji ile yapılan bugünkü köprüler neden yıkılıyor? Kolaylıkla yıkılmaması için neler yapılmalı?
    Bosna Hersek’de Drina Nehri üzerine Sokullu Mehmet Paşa’nın Mimar Sinan’a yaptırdığı (1571-1577) Drina Köprüsü 444 yıldır ayakta duruyor da bizim köprülerimiz daha yarım asrı doldurmadan neden yıkılıyor? Bu köprünün 11 gözü varmış ve ortadaki kemerlerin ayakları arasındaki mesafe 14,79 metre imiş. Bizim köprü ustalarımızın incelemesini tavsiye ederim.
    Köprü sadece bir örnek. Bizim her işimiz böyle. 15 binden fazla can kaybı yaşadığımız, yüzlerce binanın yıkıldığı Marmara depreminden sonra devletin yaptırdığı afet konutlarından birinin balkonu çökmüş, bir diğerinin tuvaleti alt kata inmişti!
    Ayancık’taki felakete büyük ölçüde dere yatağına yapılan tomruk deposunun sebep olduğu söyleniyor. Dönemin kaymakamı tehlikeyi görmüş ve dere yatağına tomruk deposu yapılmasına izin vermemiş. Vermemiş de ne olmuş? Bizim siyasilerimiz çözüm üretmekte ustadır. Daha üst makamlardan onay çıkartmışlar. Ödül olarak da(!) kaymakamı sürmüşler.
    Yitirdiğimiz canların ve heba olan milli servetin sorumluları bunun hesabını verecek mi? Kaymakama rağmen tomruk deposunu dere yatağına yaptıranlar ve bu karara imza atanlar bulunup yargı önüne çıkarılacak mı?
    Ne dersiniz; bizde bunu sağlayacak adalet sistemi ve yürekli hukukçular var mıdır?