Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Selim EROĞLU


BENİM GÖZÜMDEN KUŞKOVAN

BENİM GÖZÜMDEN KUŞKOVAN


 

Bir Termeli’nin has özelliklerini yansıtan kim deseler, doğrudan ‘Abdullah Kuşkovan’ derim. O; derece iddialıyım. O

giyimi, kuşamı, hal ve hareketleri, özellikle konuşmasıyla tam bir mahalli insan örneğidir. Yaşayan somut kültürel mirasımızdır.

O, isminden ziyade soy ismiyle şöhret bulmuştur. Onu herkes kısaca Kuşkovan diye tanır. Zannımca, o da böyle tanınmaktan memnundur, en azından bir şikâyetini duymadım.

Yeri gelmişken anlatayım, bizzat görmedim ama duydum. Kaynağım sağlam. Kuşkovan, ilkokul öğretmenliğinden edebiyat öğretmenliğine terfi edince Terme Lisesi’nde ilk dersinde sınıfta yoklama alır. Ciddiyetini muhafaza ederek, Veli Bülbül, Kamil Kartal ve Ömer Kuş, siz dışarı çıkın der. Bütün sınıf şaşkın, özellikle ismi okunanlar hep şaşkın. Neden hocam, derler. Bana ‘Kuşkovan’ derler, benim görevim bütün kuşları kovmak, der. Hocanın nüktedan bir mizaca sahip olduğunu o zaman anlarlar.

Kendisiyle hiçbir zaman aynı okulda çalışmak nasip olmadı. Lakin birçok programda birçok yerde beraber bulunduk, beraber görev yaptık.

Birinde okullar arası güzel şiir okuma yarışması vardı. Yarışmacılar ve seyirciler salonu lebalep doldurmuştu. Her okul kendi öğrencisini alkışlayarak destekliyordu. Kendisiyle biz de jüri üyesiydik. Kararlarımızla adalet dağıtıyorduk. Her öğrenci tanınmış bir şairden bilinen bir şiiri ezbere okuyordu. Kuşkovan’ın görev yaptığı Terme Lisesi’nden bir öğrenci daha önce hiç duymadığım “Pasaklı Şaziye” adlı bir şiiri okuyordu. Oldukça realist ve sosyal içerikli bir şiirdi. Şiiri ve şairini bilememek beni biraz üzdü. Yanımda jüri üyesi olarak bulunan Kuşkovan’a, biraz da çekinerek “bu şiirin şairi kim” diye sordum. Hiç istifini bozmadan “benim” dedi. Meğer Kuşkovan duygusal yönü ağır basan, bir yerli ve milli şairmiş de haberim yokmuş. Ta okul yıllarından beri şiir yazıyormuş. Hemen oracıkta bir şiir kitabı çıkarma fikri ortaya çıktı.

Fikir olgunlaşınca Kuşkovan bir şiir kitabı çıkardı. Ben o zamanlar Halk Eğitim’de çalışıyordum. Kendisine Terme Cumhuriyet Meydanı’nda görkemli bir imza günü düzenledik. Bu, Terme tarihinde bir ilkti. Artık Kuşkovan, kitaplı bir şairdi. Herkes, Pazar Camii’nin avlusundaki, koca çınarın yanından her gün geçer, altında oturup muhabbet eder ama “Koca Çınar” diye şiir yazan sadece Kuşkovan’dır. Şiiri çok da güzel okur. Son zamanlarda gazetemizin her sayısında birbirinden güzel şiirleri yayımlanıyor. Bu yazıyı kaleme almama ilham veren o şiirleridir.

Çok hoş sohbet ve nüktedan birisidir. Kimsenin kalbini kırmamaya özen gösterir. Kişi ayrımı yapmaz, herkesle konuşur, halleşir, dertleşir. Derin mevzulara pek kafa yormaz. Konuyu basitten de almayı sever. Çok düşünüp kendini yıpratmaz. Nasılsa işlerin olacağına varacağını bilir.

Halkın içinden gelmiş, özünü kaybetmemiş, tam bir halk adamıdır. Terme’nin her yerinde her cemiyetinde onu görürsünüz. Uzun boyu ve mesafeli adımlarıyla sokakları arşınlar. Başında takkesi, onu müezzinlik yaparken, imamlık yaparken, namaz kılarken, dini sohbetler yaparken görebilirsiniz. O, bundan hiç gocunmaz. Kınayanların kınamasına aldırış etmez. Bunun yanı sıra düğünlerde, keşkek güdellerken veya halay çekerken görebilirsiniz.

Sağlığına çok dikkat ettiğini fiziki görünümünden anlayabilirsiniz. Arabaya binmekten imtina eder, daima yürür ama nasıl yürür. Dik ve vakur yürür, eğilip bükülmez. Tam bir Türk gibi yürür. Yaşına rağmen her türlü sporu yapar. Futbolu da voleybolu da iyi oynar. İyi bir yüzücüdür. Karadeniz’in hırçın dalgaları ona vız gelir.

Bir gün öğretmen arkadaşlarıyla Miliç’e denize gitmişler. Kuşkovan denize açılmış, yüze yüze artık sahilden görünmez olmuş. Arkadaşları çok endişelenmiş, emniyet güçlerine bile haber vermeyi düşünmüşler. Kuşkovan saatler sonra, yüze yüze zımba gibi gelmiş. Arkadaşları da rahat bir nefes almışlar.

Terme aksanını, kelimelerini, sözlerini çok iyi kullanır. O, ramazanlarda davul çalmaz, dümbelek çalar.

Çayı içilir, yemeği yenir, sohbeti dinlenir, kahrı çekilir.

Yaşı yetmişi aşmasına rağmen halen daha on sekizlik delikanlı gibidir. Bu zindeliğini neye borçludur? En iyisini kendisi bilir, lakin zannımca inançlı oluşuna, sportif oluşuna, rahat oluşuna, insanları ve tabiatı sevmesine, hâsılı şair ruhlu oluşuna borçludur diye düşünüyorum.

Bize de insanımızın değerini ölümünden sonra değil, sağlığında bilmek yaraşır.

Siz, siz olun, sevdiklerinizin kıymetini sağlığında bilin.