Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


BERİ GEL BARIŞALIM

BERİ GEL BARIŞALIM


“Beri gel barışalım Yâd isen bilişelim.” Yunus

Yunus`un toprağındayız.
Bir adam, yüreğine balkımış sevgiyle can kurtarmak için bir çırpıda soyunup suya dalıyor. Suda imdat çığlıklarıyla feryat ederken bir Moğol`dur. Bir anda ırmağın kenarında karartı gibi adamlar beliriyor. Moğol karartıları, can korkusuyla birbirlerine bakarken; Kızılırmak, adamı çamaşır sıkar gibi girdabında burkuyor. Tüm seyirci Moğollar, Yunus`taki özveriye şaşkın… Toprağı; savaşlardan yorgun Kızılırmak, böylesi hain, böylesi hırçın, böylesi kin dolu, acımasız bir insanı hiçbir gün yüreğinde görmemiş. Ve bu girdaplar, böyle acımasızca hiç kimseyi sınamamış. Kızılırmak, dişleri bilenmiş Moğol`u yutmak için boğazına sarılırken; Yunus`un gözlerinde buğular içinde bir kadın, kulaklarında o kadının çığlığı:

“Çocuğumu kurtar! Ona acı! Ne olur!!!”
Sesin ağzı, ta Moğol topraklarında bir anadır.
Ve boğulmaya ramak kalan Moğol; o ananın can yongasıdır.
Moğol kadınının oğlunu kurtarmak; yüreği aşka zebun Yunus`un insaf ve vicdanına kalmış.

Aşka zebun bir yüreğin oltasında balık olmak; hay Yunus Emre`m hay…
Kızılırmak kenarındaki Moğollar kıpırtısız dururken Yunus, apar topar suya atlıyor, bir iki hamlede insaftan yoksun Baycu`nun(*) adamını sırtlanarak kıyıya çıkarıyor. Moğol, bir taraftan yuttuğu suları kusuyor; bir taraftan doğduğu toprakları, ülkesini, ailesini, komşularını, akrabalarını ve öfkesini düşünüyor. Yunus`un eli uzanmasa, yolunu kesen ölümdür. Ve ölümün hesap soran yüzüdür. Yunus`un merhametli eli, ölümden önce uzanıyor, Moğol`a. Gül kokulu bedenine sararak kenara çıkarıyor çekik gözlü adamı. Yunus`un gözleri; yanan iki kandildir, adamın karşısında. Çok itinalı cilalanmış bir aynadır gözbebekleri. Adam, nice bir zaman o gözlerde kendini seyre dalıyor. Niteliği, rütbesi ve görevi belirsiz Moğol`a Yunus, bal şerbeti sözcüklerle:

“Haydi, barışalım, bilişelim!” Diyor.
Moğol, yarım yamalak kendinde... Bir irkilişle aklı başına geliyor, şaşkın şaşkın:

“Ben, senin canını almaya geldim, sense canıma can ekledin!” diyor.
Yunus, Moğol`a şeker şerbet tebessüm ediyor.
Moğol, Sarıköy`ün gül kokulu Yunus`una:

“Niçin, yaptın bunu?” diye soruyor.
Yunus su gibi sabırlı, Moğol ise; Yunus`un eliyle bir can kazandığı halde rüzgâr gibi öfkeli...

Yani Hz. Nuh, oğlunun kurtuluşu için gemisine almaya çalışıyor, oğlu inat ediyor.
Ve Moğol, canına can katmanın çıkarını arıyor. Anlaşılan o ki; kurtuluşunu istemiyor. Belli ki kendi arzusuyla atlamış ırmağın suyuna.

“Hiçbir çıkarım yok seni kurtarmakla. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsa insan, cennette bulur kendini. Ne zaman birbiriyle kavgaya tutuşsa; nefrete, hasede, kine bulaştırsa yüreğini tepe taklak cehennemi bulur.” diyor.
Yunus, adamın karanlığı karşısında bir kandildir. Beden diliyle konuşmayı yeğliyor.

Tebessümü ve bal tatlısı sesi, Moğol`un kara yüreğini fethe hazırlıyor:
“Kavga yoktur benim lügatimde, hay Moğol!” diyor.

Karşılık veriyor, Moğol:
“Ben, kendim istedimdi boğulmayı.”

Onun kendini öldürme arzusuna Yunus`un itirazı var:
“Canını alma hakkı sana değil, ancak sana canı verene aitken nasıl yaparsın bunu?!”

Adam, kendini tanıtıyor:
“Ben, bir Moğol Devriyesiyim, be adam!” diyor. “Sizin canınızı nasıl alıyorsak, kendi canımızı almak da haktır, bize!” Defalarca canını niçin kurtardığını soruyor.

Yunus:
“Benim işim, bu topraklarda can kurtarmak ve sevgi ekmektir.” diyor. Adam, çekik gözleriyle afal afal bakarken Yunus, ekliyor: “Sevgiye çiçek açtırıp gönül kazanmaktır. Tanrı`nın bize bahşeylediği bu güzel topraklarda bana verilen rol, sevgi çiçeklerini sulamaktır. Düşün bir kere, arı niçin bal yapar? Rolüdür bal yapmak arının. Bir türü de vardır ki adamı sokar, zehirler, öldürür.”