Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

B.Rahmi ÖZEN


BERRAKLIĞI YÜZLERİNE VURMUŞ ARI KALPLER

BERRAKLIĞI YÜZLERİNE VURMUŞ ARI KALPLER


Ol dem…

Ol demde, renkler âlemi, birden yeryüzünde… Misk ü amber kokular; ol mekânın fethinde… Ol buket buket çiçek sunan müjdeciler; önünde… Gerdanına konan gümüş kanatlı kelebekler; uçuş deminde… Gök katmanlarını süsleyen firuzeler, avize gibi pırıl pırıl bir dolunay. Yıldız kümeleri arasında ebruli daireler çizen ak donlu güvercinler...  Ak mekânda karla yıkanmış, kuğu misal kanat süzen Yusuflar…

Gözbebeklerine erdemin özü yamanan onurlu duruşlar… Cezp edici boşluğun maviliklerinde yüzen nigar bahçeleri… İnce bir çizginin ışığında birleşen yer ve gök…

Kendi arzularıyla hizmete âmâde, kar beyazlığının berraklığı… İnsan onurunu yücelten bahar goncaları; Vildanlar, Gılmanlar, Huriler…

İnce nefesleriyle ezgiler terennüm eden şebnemler… Aşkın tahtında sınırsız bir mekâna kondurulmuş gök ve deniz… Yıldız pınarları gibi süslenmiş galaksiler… Ak yorgan misal serili karlar üstünde baş gösteren kardelenler… Gönül almak için emre itaat kılınmış bal diller, nigar diller…

Dönen daireler içinde helezonvari renk cümbüşü… Dehlizlerin girişlerinde çiçekten elbiseleriyle menekşe buketleri… Dilleri inci mercan narinler... İçine, semadan mütemadiyen çiçekler yağan havuzlar…

Her mekânda altın musluklar… Tatları tanımsız bal şerbetler… Süt ve Kevser içenler, içirenler… Hazzın söze sığmaz doruğunu yaşayanlar, yaşatanlar… Damla damla düşen şebnem berraklığında inciler, mercanlar…

Sayısız nimetten oluşmuş sofralar... En latif söz ırmağı; şeker diller...

Sedefin kulak süsleyen incileri... Gökler uydusuna övgü sedaları terennümler… Dudaklarından akan nefesleri gülistan olanlar… Sesleri baharistana dönüşen sohbet ehli...

Yasemin renkli servilerin cilveleri… Renk renk açılmış güllerin üstünde şakıyan bülbüller… Muhteşem elmas bölükleri gibi söz ırmakları dudaklar… Berraklığı yüzlerine vurmuş arı kalpler… Amber kokulu nefesler… Ağız denizinin mercanları; parıldayan dişler... Sineleri, kristal aynalara benzeyen güzeller…

Her dem sükûtu yudumlayan, buyruk bekleyen hizmetçiler…

‘Tebrik edelim, gel seni! Gönül durağında aşkı mayalamanın tel tel olmuşluğunda bak, neler kazandın!’ diye iltifat eden karşılayıcılar...

Ve önüne açılan renk buğusunun içine ten kafesinin kapısını kırıp ruhunu salıveriyor, Yusuf. O yolda, sonsuzluğun dolunayında; yıldızlar arasında ışığın ışıkla çarpımından hızlıdır uçuşu. Uzay okyanusunda yakamozlar gibi, dalgaları aşıveriyor, bir nefeste. Çok renkli tül sisinde hızlı bir yıldız; mavi yörüngesiyle çiziyor, yürüdüğü yolun ufkunu.

Bu ebruli manzarada mekân ehliyle birlikte kâinatın ruha dolan musikisini dinliyor. Ve aşk içre dünyayı dolaşan ayakları, ney’de perdesini arayan nefes gibi kendine ayrılan yeri buluyor.

‘İnsanın, insanla barışıklığı, en güzide olan aşk ve erdemi yüreğine konuk etmişliğin saltanatıdır, buraya bu kutlu yüceliş!’ diyorlar. Tutup elinden çiçeklerden yapılmış tahtına oturtuyorlar.

Dalları suya değen çiçeklerle donanmış salkım ağaçlar altında neşe ve mutluluğun cümbüşüyle şen şakrak; mekân ehli, insan denilen emanetçinin büyüsü çözülüyor, bu mekânda…