Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Yılmaz İMANLIK


BİR KİTAP ÜŞÜR YAĞMUR ALTINDA


Gökyüzü çıldırmış gibiydi. Sanki bir yerlere yetişmek ister gibi etrafındaki bütün yağmur bulutlarının suyunu bir an önce sıkma çabası içindeydi. O yüzden yağmur bazen eski bir plaktan yayılan müzik seslerini andırırken bazen de gençlerin Hip Hop dedikleri müzik parçaları kadar hızlanıyordu.


Bir öğretmen, şemsiyesi olmayan iki öğrencinin yanında duruyor ve onları arabasına alıyordu.

Ben yürümek istiyordum; elimde şemsiyem vardı. Yalnız içimdeki sulusepken adını koyamadığım bir müzik parçasından daha sert vuruyordu duygularımın bamteline. Beni asıl içimdeki yağmur üşütüyordu. Çünkü ona hiçbir şemsiye fayda etmiyordu.

Bir çocuk üşüyerek geçiyordu yanımdan?

Çocuğun elinde üşüyen bir kitap vardı: Bâb-ı Esrâr.

Bâb-ı Esrâr üşüyordu, Ahmet Ümit üşüyordu?

Çocuk çıplak elinde kitabı cilt yerinden tutmuş hızlı hızlı gidiyordu. Kitabın sayfaları yer yer açılmış yağmur damlalarıyla mücadele etmeye çalışıyordu. Ve Bâb-ı Esrâr, bütün esrarını yırtarak haykırıyordu çocuğa: ?Hey dostum, koynuna alsana beni!? Çocuğun elinde başka kitap yoktu. Onu neden koynuna almıyordu ki.

Büyük ihtimalle bu kitap öğrenciye ait değildi. Onu ya bir arkadaşından ya da bir okul kütüphanesinden aldığı belliydi. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi, bu kitap bir öğrencinin alabileceğinden daha pahalıydı. İkincisi ise, insan kendi kitabına bu kötülüğü yapamazdı.

Kitaplara kendimi siper ettiğim günler geldi aklıma. Sırılsıklam ıslanmama rağmen kitaplarıma nasıl sarıldığım, onları koynumda kutsal bir hazine gibi nasıl sakladığım günler?

Galiba öğrencilerimize kitapların da üşüdüğünü öğretebildiğimiz gün kitap okumayı sevdireceğiz.