Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Selim EROĞLU


BİR KİTLE İMHA SİLAHI: ?EĞİTİM?

Pazartesi okullar açılıyor.


Pazartesi okullar açılıyor.
17 Eylül´den itibaren memleket genelinde hummalı bir koşuşturmaca başlayacak. Bütün toplum top yekin seferber olacak.
Hiç kimse bu süreç beni alakadar etmiyor diyemeyecek. Çünkü eğitim, yani okulların açılması yediden yetmişe herkesi alakadar ediyor.
Bilindiği üzere zorunlu eğitim ülkemizde uzun yıllardır 12 yıl. Yani herkes en az 12 yıl okumak zorunda. Ama örgün ama yaygın olarak. Kısacası doğan herkes 18-20 yaşına kadar okumak zorunda. Bundan sonrası kendine kalmış.
Erbabınca malumdur, okullar açılmadan öğretmenler seminer çalışması yapıyor. Sezona donanımlı girelim diye. Faydalı olup olmadığı tartışılır. İyi değerlendirilirse faydalı olacağı kanaatindeyim. Aksi olursa boşa geçen zaman kabilindedir ki o da ömürden değildir.
Seminer döneminde şahsıma bir kitap tanıtımı tevdi edildi. 300 sayfalık kitabı üç günde okuyup öğretmenlere anlatmam istendi. Kitabın adı da ?Eğitim-Bir Kitle İmha Silahı?, ?Zorunlu Eğitimin Karanlık Dünyasında Bir Yolculuk? diye de açıklamada bulunulmuş. Kitabın yazarı Amerikalı John Taylor Gatto.
Gatto, 1945 yılında Amerika´da doğmuş. 12 yıllık zorunlu eğitimden sonra 30 yıl öğretmenlik yapmış, defalarca yılın öğretmeni seçilmiş, kitaplar yazmış, konferanslar vermiş, halen hayatta olan tanınmış, muhalif bir eğitimci-yazar.
Yazar, söz konusu eserinde zorunlu eğitimin bir aldatmaca olduğunu iddia ediyor. Kitap boyunca da bunu ispatlamaya çalışıyor.
Bakanlığımız bu kitabı okuyup müzakere etmemizi istiyor.
Yazar, kamusal eğitimin esas amacının ?genç nesli bilgilendirmek veya onların zihinlerini aydınlatmak? olmadığını söylüyor. ?Asıl amaç mümkün olduğunca fazla sayıda bireyi, tehdit oluşturmayacak bir düzeyde tutmak, standartlaştırılmış bir vatandaşlık öğretisini yaymak, başkaldırı ve özgünlüğü öldürmektir. Amerika´da ve bütün dünyada eğitimin amacı budur?
Biraz değil oldukça aykırı bir iddia. Acaba böyle mi?
Düşünmeğe değer. Zaten Bakanlık da düşünmemizi istiyor.
Yazar zorunlu eğitimin insanın doğuştan getirdiği yeteneklerini körelttiğini iddia ediyor. Bunu ise şu örnekle açıklıyor:
?Eğer pireleri derin olmayan bir kabın içine koyarsanız, zıplayıp çıkarlar. Ama kabın kapağını kısa bir süreliğine kapatırsanız kaçmaya çalışırken kapağa çarptıkları için çok sıçramamaları gerektiğini öğrenirler. Sonra özgürlüklerinin peşinden koşmayı bırakırlar. Ardından kapak kaldırılırsa bile, kendi güvenlik endişeleri yüzünden pireler, mahkum psikolojisi ile hareket etmeyi sürdürürler. İşte hayat da böyledir. Çoğumuz, kendi korkularımız veya başkalarının şartlandırmasıyla kendimizi düşük beklentilerin olduğu bir dünyaya hapsederiz.
Çarpıcı bir örnek. Öğrenciliğim ve öğretmenliğim bir film şeridi gibi gözümün önünde canlandı.
Okumamış/okuyamamış olan çok başarılı arkadaşlarımız oldu. Aralarında iş adamı, esnaf, sanatkar, çiftçi, üretici ve yüzlercesi var. Fabrikatör olup çoğu okumuş kimseye işverenler bile var. Demek ki zorunlu eğitim eşittir başarı anlamına gelmiyor. Ya da okuyamamak mutlak başarısız olunacağı anlamına da gelmiyor.
Gelecekte bizi nasıl bir hayatın beklediğini bilemiyoruz. Bizimkisi sadece bir tahmin. Bizim görevimiz sebeplere sarılmak, gerisi Allah´a kalmış.
Kitap insanın düşünce dünyasını allak bullak ediyor. En azından mutlak doğru olarak bildiklerimizi sarsıyor. Okuyup öğretmen olmasaydım acaba bir iş adamı, bir büyük ticaret erbabı, ya da hatırı sayılır bir üretici olabilir miydim diye düşünmedim değil.
En iyisi kitabın tamamını okumak. Ben de bakanlığın tavsiyesine uyarak öyle yaptım.
Sağlıcakla kalın.