Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


BİR ŞAİR GÖNLÜNÜN HÜZNÜ


Güneşli bir güz günüydü. Bilgi matbaasında oturuyordum. Gelen giden oluyor hiçbirini tanımıyordum. Derken bir bey daha girdi içeri. Bizi tanıştırdılar. ?Ben Ahmet Sezgin, Endüstri Meslek Lisende edebiyat öğretmeniyim? dedi. Ve o gün başladı dostluğumuz.

Bazen okulda, bazen bir çay ocağında, bazen matbaada buluşup sohbet ederdik. Kâh dertleşir, kâh susardık. Birbirimizi dinler anlardık. Çünkü kelimeler ağzımızdan çıksa da manası gönülden gelirdi.
Tahmini iki aya önceydi. Merhum babasının rahatsızlığının ilerlemiş olduğunu öğrendim. Bu durumun ev halkı için ne demek olduğunu yaşayan bilir. İlerlemiş yaşın üzerine bir de rahatsızlık ilave olunca, yakınlarının haletiruhi-yesinin nasıl olduğunu izah
etmek çok zordur.


Bir hastayı beklemek? Yarınların ne getireceğini bilememek? Umudun ve duanın bütün tedavi unsurlarının önüne geçtiği anlardır o anlar.


Belki bir kıpırdaması, elini oynatması, gözünü kısa bir süre açması, derin nefes alması hep iyiye yorulacak zamanlardır. Hele yakınlarının ?Bugün bize gülümsedi? diye açıklamaların iyiye işaret addedilip herkesin derin ve huzurlu bir nefes almasını sağlamaktadır.

Ama inan bir insan, şair gönüllü bir kişi olan Ahmet Sezgin mütevekkil bir duruşla ?kader? ile hakikat arasındaki bağlantıyı en iyi bilenlerden biridir. Ancak buna rağmen merhum pederinin yanından bir dakika bile ayrılmadan hizmetini yapan, sebeplere yapışan, her şeyin takdir-i ilahi dairesinde döndüğünü bilen biridir.

O meşhur ?Ala külli hal?? diye başlayıp devam eden kaide bir gün mutlaka her ?fani? için gerçek olacaktır. O zaman ise yüce yaratıcının takdirindedir ve kimse bilemez.

Ömrü hayatında belki çok mutlu günleri olan, bazen sıkıntılar çeken bir olarak hayat hikâyesi dinlendiğinde onlarca romana sığacağını tahmin ettiğimiz ve artık yanında kanından canından olanların himmetine ve yardımına muhtaç olarak yatmakta iken ?nefes? denilen o esrarlı kelime ortadan kaybolunca hayatın durduğunu bilmekteyiz.

?

İşte öyle bir andı? İşlemeyen bir zamandı?


Son nefes alınmıştı? Yürekler yanmıştı?


Artık yatakta bir mevta vardı. Sanki dünya dardı. Belki her yer karardı?

?

Sabah okula geldim. Müdürüm bana dönerek ?Ahmet Sezgin´in babası vefat etti duydun mu?? diye sordu.


Bence bu sorunun cevabı yoktu. Belki de söylenecek şey çoktu. Yutkundum. Durakladım. Müdürüme ?Son derse giremeyeceğim? dedim ve Terme´nin yolunu tuttum. Bu anı sadece yaşayanın bileceğini düşündüm. Ayaklarım merhumun bulunduğu caminin öne gelince durdum. Şimdi ne yapmalıydım. Herkes gidip bilinen kelimelerle taziyede bulunuyordu. Belki usuldendi. Böyle durumlarda ?gönülden? bir şey nasıl yapılırdı. Çok zorlandım. Ama caminin önüne gelmiştim.


Bütün cesaret ve metanetimi cem ederek hızlı adımlarla cami avlusuna girdim. Merhumun yakınları yan yana dizilmişlerdi. Aralarında Ahmet sezgin´de vardı. Ufku delecek gibi bakıyordu boşluğa. Ve yaklaştım. Çok kısa süre göz göze geldik. Saatlere sığmayan şeyler konuştuk gözlerimizle.


Ey gözyaşı senin terkibin ne? Neden bazen dışa değil de içe akıyorsun? Sen hangi ateşle piştin ki içi yakıyorsun?


Ey göz yaşı! Kimyagerler sana formül bulabildi mi? Bileşenlere ayrılabiliyor musun? Biz sevdiklerimizden ayrılırken sen niye çıkıyorsun ortaya? Acımızı artırmak için mi dindirmek için mi?

Sen ey gözyaşı! Sen içe akınca dışa aktığından daha çok niye acı veriyorsun? Kimseler seni görmeyince bildiğin hünerlerin mi var?

Sen ey gözyaşı! Şair bir gönlün acını, elemini, kederini, efkârını, yeisini, hüznünü dindirebilir misin?


Ey şiir! Söyle mısraların bundan daha ağır olabilir mi?

Ey şair! Sen, hadi sen şimdi yaz şiirini de görelim.

Ahmet Sezgin en derin mısraları gönlüne yazıyordu artık...