Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Ahmet SEZGİN


BİR GÜZEL ADAM: YÜCEL ÇALIŞKAN

BİR GÜZEL ADAM: YÜCEL ÇALIŞKAN


    Samsun'da 1986 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü 3.sınıfta okurken Ordu/ Perşembeli hemşehrisi, ortak dostumuz, aynı evi paylaştığımız Sinan Keskin vesilesiyle tanışmıştık Yücel Çalışkan ile. Aynı üniversite, fakülte ve bölümde o, benden bir yıl gerideydi. 
       Yücel Çalışkan, çok sevdiği annesiyle yaşıyordu Samsun'da. Babası, o öğrenciyken Almanya'da ölü bulunmuştu. Genç yaşta yetim kalmıştı. Evleri, arkadaşlarla birlikte durduğumuz Fevzi Çakmak Mahallesindeki eve çok yakındı. Haftada en az 2 defa bize sohbet etmeye gelirdi. Çok samimi, hakikati aramak için okuyan, sorgulayan, ilk, ortaokul ve liseyi Perşembe'de okumuş, temiz ve yiğit bir Anadolu delikanlısıydı o. 
    Yücel Çalışkan, Urfa/ Suruç YİBO'da Türkçe öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra 1994     yılında benim vesilemle Terme'ye tayin istemişti. Terme/ Hüseyinmescit İlköğretim Okuluna verdiler.     Onu arabamızla yani babamın kamyonetiyle ben götürmüştüm okula. Oradan Bağsaray Köyümüze geçmiştik oradan. Ona hemen bir ev tutmuştuk Kocaman Caddesinde. Yücel ile her gün okul çıkışında kitapçıda görüşür; saatlerce eğitim, kitaplar, memleket üzerine sohbet ederdik. Evine giderdim ara sıra, uzun uzun sohbetler eder, dertleşirdik. Öğrencilerini çok sever, onlardan sevgi ve heyecanla bahsederdi. Eski arkadaşlarımızı, üniversite hatıralarımızı yâd ederdik hasretle. Bazen bize yemeğe davet ederdim onu. Saatlerce vatan, millet, ümmet, insanlık meselelerini konuşurduk. 
    Bir hemşireyle birbirlerini çok sevmişlerdi. Ama ailesi, bu evliliğe karşı çıkmıştı. Her şeyi içine atmaya başlamıştı Yücel kardeşim. Bir gece kalabalık ortamda çay içip sohbet ederken aniden feryat etmeye başladı. Şok olmuştuk bütün arkadaşlarla birlikte. Hemen hastaneye götürdük onu.     Tansiyonu 25'e çıkmıştı. O gece bize götürdüm. Aşırı stres sebebiyle tansiyon hastası olmuştu. Ömründe o güne kadar hastalanmamış biriydi. Sapasağlam bir adam, günden güne evhamlanmaya, çökmeye başlamıştı. 
    1996 yılında hem annesiyle beraber oturmak hem de daha iyi bir sağlık hizmeti alabilmek için Samsun/ Atakum'daki Denizevleri İlköğretim Okuluna atandı.
Verilen ilaçlar yan yetki yaptığı için ve büyük bir ihmalkârlıkla fark edilemediğinden Haziran 1997'de “Sen, artık böbrek hastasısın.” dediler OMÜ Tıp Fakültesinde. Şok olmuş, morali tamamen çökmüştü. Aynı gün diyalize girme dönemi başlamıştı. Doğru dürüst su içemiyor, her şeyi tartarak yiyordu. Bir gün bana dedi ki “Gardaş, öyle içim yanıyor ki. Şöyle doya doya su içebilsem” 
    Böbrek nakli olması gerekiyordu ama bulunamadı bir türlü böbreğini bağışlayacak Evde rahat diyaliz olsun diye karnından bir boşluk açtılar. Hijyene çok dikkat etmesi gerekiyordu. 
    Malulen emekli olmadı hizmet edeceğim diye. Başörtüsü zulmüne karşı çıkmak için Eğitim-Bir-Sen tarafından düzenlenen protesto yürüyüşüne katılmak için hastanede diyalizden çıkmıştı.
                               (Devam Edecek.)