Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


BİR TATLI RAMAZAN HATIRASI

BİR TATLI RAMAZAN HATIRASI


Yine böyle bir Ramazan günüydü. Oruç ayı bütün bereketiyle ve muhabbetiyle yaşanıyordu.

Halk Eğitim’de çalıştığım yıllardı. Yoğun iş temposunun arta kalan zamanlarında , mesai bitiminde , iftara doğru, çardakta manevi neşe dolu sohbetlerimiz oluyordu.

Tabi, sohbetin baş aktörü her zamanki gibi Yusuf Abi oluyordu. Tatlı tatlı anlatır, herkesi kendine hayran bırakmayı bir şekilde başarırdı. Hazır cevaplılığıyla ve nüktedanlığıyla nam salmıştı. Sohbetine katılmak için uzaktan yakından gelenler bile olurdu.

Bu geleneksel huzur sohbetlerine zaman zaman Sayın Kaymakamımız Ali İhsan Su da katılırdı.

Kaymakam Bey, çok okuyan , kendisi gibi herkesin okumasını isteyen, okuduğunu sorgulayan hoşsohbet bir zat-ı muhteremdi. Sesini yükseltmeden aheste aheste konuşurdu. Özüyle sözüyle bir olmaya büyük önem verirdi. İnceden inceye sorular sorar, bir nevi muhataplarının uyanık olmasını arzu ederdi. Konuyu yarıda bırakmaz, mutlaka takibini yapardı. Bir başka zaman ‘’ ne oldu konuştuğumuz o mesele’’ diye sual ederdi. Hepimiz bunu bilir ve uyanık olmaya gayret ederdik.

O gün, Kaymakam Bey’in geleceği haberini aldık. Halk Eğitim olarak bizi tatlı bir telaş aldı. Sohbetin, Ramazan muhtevalı olacağını ve bize inceden Ramazan’la alakalı sorular yönelteceğini az buçuk tahmin ediyorduk.

İçimizde sorulan sorularda en çok Yusuf Abi zorlanır diye düşünüyorduk. Şaka yollu kendisine takılmadan edemiyorduk. ‘’ Bakalım Kaymakam Bey’e ne cevap vereceksin’’ diyorduk. O, kendisinden emin ‘’ benim veremeyeceğim hesabım olamaz, görürsünüz, en güzel cevabı ben vereceğim, siz kendinizi düşünün’’ diye bizi savuşturuyordu.

Mesai bitiminde beklediğimiz misafir geldi. Sohbet masasındaki yerini aldı. Kendisine , Ramazan’a uygun teker teker ‘’ hoş geldiniz efendim’’ dedik.

Sohbet döndü dolaştı Ramazan’a geldi.

‘’Ramazanınız nasıl geçiyor arkadaşlar? Bu aya mahsus neler yapıyorsunuz? diye ayrı ayrı hepimize sordu. Teker teker neler yaptığımızı, yapabildiğimizi anlattık. Biz asıl Yusuf Abi’yi merak ediyorduk ne cevap verecek diye. Ne de olsa epey iddialı konuşmuştu. Her ne kadar ‘’ siz beni düşünmeyin, kendinize bakın’’ dediyse de düşünmeden edemiyorduk işte.

Beklenen an geldi.

Yusuf Abi, sorulan soru karşısında her zamanki soğukkanlılığını muhafaza ederek cevabını verdi:

‘’ Valla Kaymakam Bey, orucumu tutuyorum, vakit buldukça terafiha gidiyorum, ne yalan söyleyeyim, gözüm artık ince yazıları seçmiyor, bu yüzden Kuran okuyamıyorum ama benim evde Kuran sesi göğe çıkıyor’’ diyerek sözünü bitirdi.

Kaymakam Bey, tam bilemiyorum, belki de böyle bir tabiri ilk defa duymuş olmalı ki, ‘’ göğe çıkmak nasıl oluyor’’ diye sordu.

Yusuf Abi, yine ‘’ ben çocukların hepsine Kuran okumayı öğrettim. Yarışa okuyorlar. Sesleri ta sokaktan duyuluyor’’ diye açıklamada bulundu.

Biz, verdiğimiz cevaplarla yer yer zorlansak da Yusuf Abi, başta da dediği gibi suallerden yüzünün akıyla çıkmayı başarmıştı ve Kaymakam Bey’in taktirini kazanmıştı.

Hakikaten de verilemeyecek hesabı yokmuş. Yine günün kazananı olmuştu.

Şunu anladık ki ne yaptığınız kadar nasıl ifade ettiğiniz de önemliymiş.

O günkü ‘’ huzur dersleri’’ ‘’ göğe çıkan Kuran sesleri’’ arasında sona erdi.

Hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum.