Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

B.Rahmi ÖZEN


BİRİLERİ HALLAC GİBİ DERİSİNİ YÜZMÜŞ

BİRİLERİ HALLAC GİBİ DERİSİNİ YÜZMÜŞ


Birileri, duacının; Hallac-ı Mansur gibi derisini yüzmüş. Birileri Leyla olup yüreğini yakmış, birileri Şirin olup umutlarını kavurmuş. En sevdiği çocukluk arkadaşı Yorgo, onu yakmış ve küllerini deryalara savurmuş.

Ve duacı, kendini yanıktan sonraya kalan kül yerine koymuş.

Bir kelebek geliyor, renkli kanatlarıyla anasını dizine konuyor. Kelebeğin kanatları, gümüş tozuna batırılmış gibi parlıyor.

Anası:

 ‘Şu kelebeğe bak!’ diyor. ‘Bu dünyada üç beş günlük ömrü olan şu kelebek, hiç de kısacık ömründen şikâyetçi değil.’

Duacı, hiç konuşmuyor. Dilsiz…  Düşünce deryasına dalıp gidiyor. Hülyalar deryasında savrulan küllerin peşinden koşturup, önündeki Ceren kızla birlikte Elemdağı’nda kesilen kolunu aramaya çıkıyor.

Ve yüreği kebap Ceren kız, bundan sonraki hayatını Allah’a adıyor.

Ve sonra papatyalar, gelincikler soldu, nergisler küsüyor. Ceren kızın gönlündeki ceylanlar susuyor. Saçları beline su gibi akan Ceren, çiçekler gibi solup gidiyor! Bebek gibi narin ve nazik elleri nasırlaşıyor. Ay yüzü kırışıyor! Pınarları sulamak için Ceren’in gözyaşları, akıp duruyor, lakin ovaya yetmiyor. Kaderi aşk olsun, baktığı her şeyi sarmaşık gibi sarsın ve de aşkın iflah etmeyen ününü tatsın ve tattırsın diye adı Ceren konan Karaçalı’nın Ceren’i bitap yatakların gülü oluyor. Görenleri, keşke görmez olaydım dedirten ahu gözleri, görmezliğin pençesinde devasını arıyor! Ve aşkın yeryüzü heykeli gibi dillere destan oluyor. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin’in aşkları unutuluyor.

Ve bir daha dilleri lâl kesilenler konuşamıyor.