Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Selim EROĞLU


BU BÖYLE GİDEMEZDİ


Hayırlısıyla yeni bir eğitim- öğretim yılına daha başladık.
Eğitim, toplumun her kesimini doğrudan etkileyen en önemli olgu.
Kimse, ben eğitimin dışındayım, yaşananlar beni alakadar etmiyor diyemez/diyemiyor. Kimi öğrenci, kimi öğretmen, kimi veli , kimi servis şoförü, kimi de idareci pozisyonunda.
Memleketimizde yaklaşık 17 milyon öğrenci, 1 milyon da öğretmen var. Bu rakamlar birçok ülkenin nüfusundan daha fazla. Eğitim ordusu tabiri boşuna söylenmemiş.
Bu kadar insanın olduğu bir ortamda haliyle bir takım sorular da kaçınılmazdır.
Bu sorunların başında TEOG geliyor.
TEOG´un bunca tecrübeden sonra yararlı olmadığı, birçok mahzurlarının olduğu bizzar Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ifade edildi. Yetkililer de gerekli düzenlemeleri yapıp ivedilikle yeni sistemin hayata geçirileceğini beyan ettiler.
Bunca yıllık bir öğretmen olarak sınav kaygısının eğitimin önüne geçtiğini üzülerek müşahade ettim. Sınav kaygısından dolayı insanımızı maalesef iyi eğitemedik. Varsa yoksa sınav. Öğrenciler sürekli sınanmaktan gına geldiler. Biz de sınamaktan gına geldik. Bu kısır döngüye bir son vermenin zamanı gelmiş olmalı.
Bizim en çok karşılaştığımız soru, ´´ hocam bu konu sınav da çıkar mı´´ sorusu oluyor.
Anlattığımız konu sınavda çıkarsa önemli, çıkmazsa önemsiz oluyor. Haliyle sınavlarda çıkacak konuları tutturabilenler iyi öğretmen, tutturamayanlar ise kötü öğretmen oluyor.
Herkes görüyor TEOG gibi sınavlar yüzünden çoğu öğrencimizin , öğretmenimizin, velimizin psikolojisi bozulmuş durumda. Amansız ve acımasız bir yarış var. Bu yarış insanımızın hayatını tarumar ediyor. İnsanımızın her biri bir tarafa savruluyor. Bilhassa öğrenciler anti sosyal bir kişilik haline geliyor.
Öğrenciler üzerinde aşırı bir veli , öğretmen ve çevre baskısı var. İnanın gencimiz bu baskının altında eziliyor. Ziya Paşa´nın dediği gibi artık bu terazi bu sıkleti çekmiyor.
Bu sınavlar yüzünden odasından dışarı çıkmayan, misafir ve akraba yüzü görmeyen, kapı zili çalınca anne ve babasına dahi kapıyı açmayan, hiçbir mahalle etkinliğine katılmayan, herhangi bir sosyal becerisi olmayan, tostla açlığını gideren, testle yaşayan bir gençlik çıkıyor karşımıza.
Benim çocuğum benden kaçıyor, hiç kimseyle konuşmuyor, diyen yüzlerce veli tanıyorum.
Eğitimin gayesi iyi insan yetiştirmektir.
Zeki insan, en iyi okulu kazanmış insan, iyi insan demek değildir.
İyi insan, başta kendisine, ailesine, çevresine, vatanına, milletine faydalı olan insandır.
Peygamberimiz,´´ en hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır,´´ buyurmuş. İnsanlara faydalı olmak iyi yetişmekle, dolayısıyla iyi insan olmakla mümkündür.
Biri bana biri bir şey sorar diye öğrencilerimizin ödü kopuyor. Yüz temasından kaçınıyor. Varsa yoksa akıllı(!) telefon. Sanal bir dünya kurmuşlar, onun içinde yaşıyorlar.
Metrobüste görüyorum, cep telefonuna bakmaktan son durağa geldiğini bile fark edemiyorlar.
İyi yetişmemiş/ yetiştirilmemiş bir insan bu dünya için sorundur.
Hangi sistem olursa olsun insanımızın iyi yetişmesine hizmet ediyorsa makbuldür. Değilse tehlike çanları çalıyor demektir.
Zararın neresinden dönülürse kardır.
Bir an evvel sistem özüne dönmelidir.
Öğrencilerimiz zeki, çevik oldukları kadar ahlaklı da olurlarsa gerisi kendiliğinden gelecektir.
Yeni sistem nasıl olmalıdır?
Yeni sistem nasıl olursa olsun, insanımıza hizmet etsin, onun iyi yetişmesine vesile olsun, ismi ne olursa olsun hiç önemli değil.
Ben bunca tecrübeden sonra umutluyum.
Dağlar ne kadar yüce olsa da yol üstünden aşar.