Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


BU DÜNYADAN BİR OZAN ARİF GEÇTİ

Cumartesi günü, büyük dava adamı Ozan ARİF´e son görevimi yapmak üzere Büyük Camii´deydim. Mahşeri bir kalabalık vardı. Bir saat önceden gitmiş olmama rağmen camide yer bulamadım. Mecburen öğle namazını yakın bir camide kıldım.


Cumartesi günü, büyük dava adamı Ozan ARİF´e son görevimi yapmak üzere Büyük Camii´deydim. Mahşeri bir kalabalık vardı. Bir saat önceden gitmiş olmama rağmen camide yer bulamadım. Mecburen öğle namazını yakın bir camide kıldım.
Ozan Arif´in cenazesine iştirak etmek için on binler akın etmişti. Kalabalık, camiye, camiinin avlusuna sığmadı; ta anayola taştı.
Yurdun dört bir tarafından sevenleri gelmişti. Hatta yurt dışından, bilhassa sürgün yıllarını geçirdiği Almanya´dan dava arkadaşları gelmişti. Samsun, uzun yıllardır böyle kalabalık cenaze merasimi görmemiştir.
Cenaze namazını kıldıran Yaşar Okuyan Hoca, uzun konuşmasında özellikle ´´Ozan Arif´in Kurani değerler uğruna bir ömür sürdüğüne ben şahitlik ederim´´ dedi. Bütün cemaat aynı duygularla şahadet etti.
Bundan tam yirmi sekiz yıl önce Ozan Arif´in memleketi Alucra´da ´Yedek Subay Öğretmen´ Olarak görev yapıyordum.Okul sonrası, bilhassa akşamları asker arkadaşım Osman Kazancı ile birlikte Öğretmenevinde vakit geçiriyorduk. Öğretmenevi Müdürü Ali Bey, Ozan Arif´in okul arkadaşıydı. Ozan Arif´ten sık sık bahsederdi.
O yıl, 20 Ekim 1991 tarihinde genel seçimler vardı. Ozan Arif henüz yurda dönmemişti. Gıyabında İttifak´tan ikinci sıra Samsun vekil adayı yapılmıştı. Yani listelerde adı vardı. Seçimlerden bir hafta önce , Almanya´dan, sürgünden vekil adayı olarak, uğruna destanlar yazdığı, çok sevdiği vatanına dönmüştü. Kısa sürede halkta büyük bir coşku meydana gelmişti. Seçim süresince çok ateşli konuşmalar yapıyordu. Hafta sonları Terme´ye geldiğimden birkaç konuşmasına ben de şahit oldum. Terme´den sonra Kocaman´a da gelmiş, konuşmaları halkta karşılık bulmuştu. Özellikle vatan hasretinden, gurbetin çilesinden ve memleketin bölünmez bütünlüğünden bahseden konuşmaları büyük alkış alıyordu. Konuşmaları çok inandırıcıydı. Çünkü yaşamış ve büyük acılar çekmişti.
Nasip değilmiş, vekil olamadı.
Ben görevimin başına, Alucra´ya döndüm. Alucralılar benim Termeli olduğumu biliyorlardı. Beni yabancı görmüyorlardı. Bana,( Terme´de çok akrabaları olduğundan olsa gerek) ´bizim öğretmen´ diyorlardı. Terme´ye her gidiş gelişimde ´ bizim Ozan´ın durumu nasıl, vekil olabilecek mi´ diye soruyorlardı.
Ozan Arif, seçimlerden bir hafta sonra on yıl ayrı kaldığı topraklara, Alucra´ya geldi. Köyü Hapu´da bir hafta kadar kaldı. Köyünden sonra 28 Kasım´da Öğretmenevine geldi. Müdür Ali Bey´in odasında tanıştık ve bir iki saat kadar hasbıhal ettik. Çocukluğu Terme´de geçmiş. Terme´den çocukluğundan, çocukluk arkadaşlarından okul yıllarından? uzun uzun bahsetti. Bir Termeli olarak beni kendine yakın buldu. Edebiyat Öğretmeni olmam ve şiire aşinalığım hasebiyle daha bir yakınlık gösterdi. Şahsıma Almanya´da basılmış şiir kitabını imzalayıp hediye etti.
Vekil olamadığından dolayı üzüldüğümü belirttiğimde ´´ben hiç üzülmedim, nasip değilmiş, vatanıma kavuşmak hepsinden daha önemli´ deyip geçiştirdi.
Sürekli gurbet acısından, vatan hasretinden bahsediyordu.
Gurbet nedir bilir misiniz diye sordu ve gözleri dolu dolu yine cevabını kendi verdi.
´´Gurbet, ezan sesine hasret yaşamaktır. Anadilinle konuşacak kimse bulamamaktır. Çan sesine maruz kalmaktır. Sabah kalktığında al bayrağı görememektir. Namaza duracak bir mabet bulamamaktır. Yediğinin helal mi haram mı olduğunu bilememektir. Çok sevdiğin ananın, babanın, sevdiklerinin cenazesinde bulunamamaktır. Bütün bunları ben yaşadım. Hakiki gurbeti ben iliklerime kadar yaşadım. Şükür Rabbime, vatanıma, sevdiklerime kavuştum. Ezan hasretim bitti. Al bayrağı görebiliyorum. Konuştuğum herkes beni anlıyor.´´ diyerek uzun uzun tarifler yaptı.Hiçbirimiz o zamana kadar gurbeti böyle bilmiyorduk.
Özelinden, 12 Eylül esnasında çektiklerinden pek bahsetmedi. Sadece yaşanılanların vatan hainlerinin ve emperyalist güçlerin bir oyunu olduğunu vurguladı. ´´Allah bu millete o günleri bir daha yaşatmasın´´ diye dua ve niyazda bulundu.
Sohbetin sonunda helalleşip ayrıldık.
Aradan tam 28 yıl geçmiş. O günden sonra bir daha yüz yüze görüşmek nasip olmadı. Yıllar sonra cenazesinde bulunmak nasip oldu.
O, hep vatan dedi, bayrak dedi, ezan dedi, millet dedi, Kuran dedi,İslam dedi,hak dedi, adalet dedi. Dediği gibi de yaşadı.Özü ne ise sözü de o idi. Tam bir dava adamıydı. İnandığı Kurani değerler uğruna yaşadı ve ruhunu teslim etti.
Bir şirinde öyle diyordu:
Arif´im, yıkılmış şehir gibiyim,
Tadım yok, tuzum yok, zehir gibiyim,
Yatağına küskün nehir gibiyim,
Akıyorum ama sen gel bana sor.
Kendisiyle tanıştığım için kendimi bahtiyar addediyorum.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.