Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

B.Rahmi ÖZEN


BU KARA NEFESLİ SANTRAL TERME`YE NE GETİRİR

BU KARA NEFESLİ SANTRAL TERME`YE NE GETİRİR


Sahipsizlik, kimsesizlik...

Yeşilini siyaha teslim eder, bereketini kovup sürgüne gönderir...

Simsiyah bir gökyüzü, çorak bir yeryüzü... İçi boş bir deniz...

Çığlık çığlığa feryad eden canlıların seslerini...

Ayaklarımızın altındaki döşek gibi çimenlerin sarı yüzünü…

Terme`nin en parlak renkleri, gelincikleri, papatyaları kusar yüzlerimize.

Zehirli dumanlara esaret başlatır.

Arıda, kuşta, kelebeklerde kanat, çiçeklerde koku, meyvelerde tat bırakmaz.

Bin türlü hizmet için yaratılan karınca katarlarını topraktan mahrum eder.

Hayat sunan, rahmet getiren, üremeyi sağlayan rüzgârların elinden içli şarkılarını alıp ölüm püskürten bir yokluk öcüsü yapar.

Mavi gözlü Karadeniz`i leş yığınına çevirir. Kumsallarımız, pislik ve mikrop arenasına ve kömür karasına döndürür...

Nağmeleriyle çağıldayarak akan derelerimizin, ırmaklarımızın, sularımızın göleklerinde çimişip oynaşan kuğular, ördekler, kazlar, çulluklar, karabataklar, martılar yok olup gider.

Ormanlarımızın bereketini ve av hayatını bitirir, tüketir..

Ciğerlerimize santralin kara ağzının kusmukları yerleşir, asrın hastalığı kanser belasıyla hayatımızı karartır.

Çevremizdeki, toprağımızdaki, suyumuzdaki tüm canlılar yasa boğulur...

Kire ve dumana boğulan tabiatın acısı dilsiz canlılar yansıyıp ölümlerini sağlar ve bizi tek başımıza bırakır.

Tabiat ananın elindeki analık duygusu alınır...

Kirli havanın ve dumanın yaptığı tahribatla tükenen varlığın, ormanın, toprağın, böceğin, havanın ve yaprağın sancısı beynimize vurunca sinir hastalıklarına yakalananlar çoğalır.

Toprağın yüreğine vurulan hançerin zehrini kendi yüreğimizde hissetmeye başlar, türlü türlü hastalıklar kapımızı çalar.

Yok olan tabiat varlıklarının çığlıkları uykumuzu kaçırır.

Termik santralin tahrip edip kuruttuğu derelere, kanlı gözyaşlarımızı akıtmaya başlarız, lakin dereler küstüğü için gözyaşlarımızla akıtamayız.

Başımızda çöl fırtınası eser.
Ve çölleşen toprakların akkor gibi zerrecikleri, kezzap gibi beynimize sürülür.

Santral, akılları üşütür.

Her dem, asla geri getiremeyeceğimiz yok oluşun iniltisi ve acı çığlığı kulaklarımızdan silinmez.

Ve duygularımızdaki kar beyazlığı, ruhumuzun derinlikleriyle birlikte aksetmeyince doğaya, adeta plastikleşiriz...

Bilinmeli ki doğa, bizim evimizdir, barınağımızdır, sığınç kapımızdır. Termik Santral gelirse elimizden alınır...

Kömürle çalışan Termik santraller tabiat varlıklarıyla asla barışık olmazlar.

Yeşilin aşk yapıldığı, çiçeğin burcu burcu koktuğu, öbek öbek açtığı, kelebeklerin ve böceklerin daldan dala konduğu, kuşların yeşil dallar üstünde şarkılar bestelediği, suların dupduru ve şırıl şırıl aktığı, tüm varlıkla barışık bir Terme`yi teslim etmeyelim bu zehir soluyan canavara!

Bu zehirli canavarın gelişine sessiz kalırsak üstümüze ağacak zehir yüklü bulutlar, bir gün evlatlarımızın, torunlarımızın Azrail`i olacağını haber veriyorum.

Kim ister diline kilit vurulup kuşların susturulmasını, bahçelerimizdeki çiçeklerin küstürülmesini, ciğerlerimizin zehir solumasını...

Kim ister toprağından canın, yüzünden kanın silinmesini... Bu gelecek kirli ihanete göz yumarsak çocuklarımızın katline göz yummuş oluruz, ey Termeli, Çarşambalı, Ünyeli, kardeşlerim! Eğer sahip olup dur demezsen hançer yemiş bir ceylan gibi ağlatırsın toprağını!!!