Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

B.Rahmi ÖZEN


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ve BEDRİN ARSLANLARI

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ve BEDRİN ARSLANLARI


     Akif'in ünlü Çanakkale Şehitlerine adlı şiirinde; şaire göre şehitlerimizin asil kanı, imanı çiğnemek için topraklarımıza gelen tek dişi kalmış canavarları saf dışı İslam'ı ederek kurtarmıştır. 
"Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhidi. 
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi."
Şiirde; Çanakkale'de şehit düşen yiğitler, Bedir Gazasına katılan ilk Müslümanlarla karşılaştırılır. Şiirin bu noktası, dikkate şayan bir teşbihtir. Çanakkale şehitlerinin Bedir kahramanlarıyla bir tutulması, hatta daha üstün gösterilmesi, öyle inanıyorum ki, yalnız Akif gibi kendisini İslam mefkûresine adamış bir şairin diline yakışabilirdi. Bedir'de şehit ve gazi olanlar da kâfirler karşısında İslam'ı kurtarmışlardı. Öyleyse Çanakkale muharebeleri de asrımızdaki İslam dünyasının Bedr'i gibidir. Akif'in İslam birliği idealinin, milliyetçilikle çatışmayan bir terkibe giden düşüncesinde bu duygunun önemli bir rolü vardır. Çünkü Birinci Dünya Savaşı yıllarında, İslam dünyasında, ayakta tek İslam devleti, hemen hemen Osmanlı Devletinden ibaretti. Ve Osmanlı, İslam'ın son kalesiydi. Çanakkale de, Osmanlı'nın son kalesiydi. Osmanlı'nın Çanakkale'de direnme gücü, Türk'ün kurtuluşu ile beraber İslam dünyasının da kurtuluş müjdesini taşıyordu. Onun için Çanakkale şehitleri Bedir şehitleri kadar mübarektir ve şanlıdır.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
"Gömelim gel, seni tarihe desem sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap;
Seni ancak ebediyetler eder istiab."
Bu mısralarda mukayese terazisinin bir tarafında Çanakkale şehitleri, öbür tarafında bütün bir tarih vardır. "Herc ü merc ettiğin devirler" ifadesiyle Akif'in; şehitleri Müslüman Türk askeri olarak değerlendirdiği açıktır. Akif, Çanakkale Şehitleri için bir abide mezar yapıyor.  Ve onlara haykırıyor;
Sonra gök kubbeyi alsam da rida namıyla
Kanayan lahdine çeksim bütün ecramıyla
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan
Çanakkale'de şehit olanlar için; gökyüzü, şehitlerin örtüsüdür. Bu örtünün tavanı; nisan bulutlarıdır. Gecenin mehtabının kandilleri Ülker Yıldızı ve türbedarıysa mehtaptır. Türbenin avizesi güneştir, şehitlerin kefeni akşamın alacakaranlığıdır. Mehmet Akif, bütün bir kâinattan kurulmuş mezarı da yeterli görmüyor ve: "Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana." Diye sesleniyor. 
Akif'in şiirinde hayali türbe tasvirinin başına eklememiz gereken, daha da mühim bir şey vardır. Bu O'nun dilinden dinleyelim;
'Bu taşındır' diyerek Kâbe'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;"
         Bu mısralar, Akif'in üslup ve söyleminde çok büyük önem taşır. Bir şehit ki, onun başına bütün İslam dünyasının kıblegahı, yani kalbi olan Kâbe-i Muazzama, mezar taşı olarak dikiliyor. Ve yine bir şehit ki, o mezar taşının kitabesi, şairin ruhunun vahyi oluyor.
Bütün bu karşılaştırmanın hiç şüphesiz sanatkâr mübalağası taşıyan bu benzetmelerin ışığı altında, şiirdeki başka bir karşılaştırmayı haftaya yazacağım yazımda izah edeceğim.