Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


ÇEKEN BİLİR…

ÇEKEN BİLİR…


    Perşembe günü kendimi hiç iyi hissetmedim. Ciddi manada rahatsız olduğumu anladım. Başta halsizdim. İştahım kesilmişti. Renk, tat ve koku alma melekelerimi kaybetmiş gibiydim. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu. İçim ürperiyor ve korkuyordum. Acaba koronaya mı yakalanmıştım. Neden olmasındı? Benim diğer insanlardan ne farkım vardı? Herkes gibi bende korona olmuş olabilirdim.
       Doktora gitmemek için uzun süre kendi kendime direndim. Bu halimle bilgisayardan ders anlatmaya devam ettim. Bereket versin insanın hasta olduğu bilgisayardan pek belli olmuyor. Korku ve telaş içinde bir süre daha hayatıma devam ettim. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar demişler. Halimden en iyi Seyfi Bey anlayabilirdi. Çünkü yakın zamanda koronavirüs'e yakalanmıştı ve zor bir süreçten sonra atlatmıştı.
       Seyfi Bey bir doktor gibi sorular sordu. “Sende bütün alametler belirmiş, vakit kaybetmeden tahlil yaptırmalısın” dedi. Korkunun ecele faydası olmadığını bir kez daha anladım. İstemeye istemeye tek başıma arabaya atladığım gibi soluğu Samsun Araştırma Hastanesi'nde aldım. Acilde bir sürü soru sordular ve bir form doldurttular. Anlattıklarına göre bütün 'semptomlar' belirmişti.
       Salgın süresince, hastanelere gitmemeye büyük gayret sarf etmiştim. Hastanelerde çok şey değişmiş. Korona için ayrı bir birim ve ayrı bir yer tahsis edilmişler.
       Sıraya girdim. İlk önce kan verdim. Akabinde ağızdan ve burundan tıbbi usullerle “süprüntü” aldılar. Onlar süprüntü diyor. Galiba süprüntünün Latincesini bulamamışlar. Ağızdan alınan neyse de burundan alınan tam bir işkence. Kısa sürüyor ama çok acı veriyor.
       Burada tam bir panik havası hakim. Bütün sağlık çalışanları uzaylılar gibi giyinmiş. Kendilerine kimseyi yaklaştırmıyorlar. Bulundukları yeri ya camekanla ya da şeritle kapatmışlar. Bütün numuneler cam bölmenin ötesinden alınıyor. Millet tahlil için sıraya girmiş. Ortam gergin. Herkes burnundan soluyor. Çıkması muhtemel bir çatışmaya karşı polisler teyakkuzda bekliyor. 
       Doktor, akciğer filmine gerek görmedi. “Gerek yok” dedi. Bu durum tedirginliğimi biraz olsun hafifletti. Görevliler 24 saat içinde cep telefonuma sonucu mesaj olarak bildiririz dediler. Naçar eve geldim. Kendime göre planlar yapmaya başladım. Bütün alametler devam ediyordu. Geceyi zor geçirdim. Ertesi gün cumaydı. Hem kendimi iyi hissetmedim hem de başkasına bulaştırmayayım diye Cuma'ya gidemedim.
       O gün bilgisayarda dersim vardı. Dersimi vermeye devam ettim. Akşam ezanı okundu. Hala bir mesaj gelmemişti. Öyle ya gelen mesaja göre kendime bir yol haritası çizmeliydim.  
       Daha fazla sabır gösteremedim, hastanenin yolunu tuttum. Sırada en az elli kişi vardı. Görevliye sonucu öğrenmek istediğimi söyledim. “Sıranı bekle ya da “e-nabız'dan” öğren” dedi. Başa gelmeyince bilinmiyor. Sıramı beklesem en az iki saat geçerdi. Çabucak eve geldim.
       Feyyaz'a “e-nabız” diye bir şey varmış. Şunu hemen indir ve sonuca bak” dedim. Beş dakika sonra sonuç gözümün önündeydi. Sonuç çok şükür 'negatif' idi. Buradaki negatif olumsuzluk anlamına değil, koronavirüs değilsin anlamına geliyormuş.
       Bir anda rahatladım. Psikolojim düzeldi. Normale döner gibi oldum. Söz vermiştim, ilk haberi Seyfi Bey'e verdim. O da çok sevindi. Benimki sadece yaşananlardan bir kesit. Demek ki binlerce insan her gün aynı tedirginliği yaşıyor. Yaşamayan bilmez. Hastalık gelmeden sağlımızın kıymetini bilelim. Çünkü sağlımız giderse her şeyimiz gider. Onun için diyorum ki ne olur kurallara uyalım.