Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Ahmet SEZGİN


DARALAN DÜNYAYA YENİ KELİME ÖNERİLERİ


?Kanaat? mesela. Ne şahane olur yeniden dolaşıma girse. Elinde olanla yetinebilme bilgisine sahip olmayı unuttu çünkü insan. Avucunu açarak göğsünün sol tarafına bastırıp ?eyvallah? demeyi bıraktı bir kenara. ?Olmuşa da eyvallah, olana da eyvallah, olacak olana da eyvallah? diyemiyor bir türlü. Sürekli kendisinin olanla değil, kendisinin olmayanla ilgilenen bir canlı türüdür artık insan dediğimiz. Bir şey kendisinin olduğunda o derhal değersizleşir ve başkasının olanla, başkasında olanla ilgilenmeye koyulur. Kanaat, tam bunun ilacıdır.

?Bilmiyorum? mesela. Bir gelişmişlik, bir olgunluk göstergesi olarak ?bilmiyorum? diyebilmek. Dünyada bilmediğin, aklının ermediği, künhüne vakıf olamadığın kimi şeyler olduğunu, olabileceğini kabul edebilme erdemi olarak ?bilmiyorum.? Arama motoruna giriş yapabiliyor olmanın bir meseleyi biliyor olmakla uzaktan yakından alakası olmadığını anladığın anda söyleyeceğin kelime olarak ?bilmiyorum.? Bir meseleyi biliyor olmak için ona emek vermek gerektiğini biliyor olarak ?bilmiyorum.? (?)

?Sabır? mesela. Bir şeyin gerçekleşmesi ve/veya gerçekleşmemesi için gerekli olan olgun bekleyiş süresi anlamında sabır. Bir şeyin olması yetmiyor çünkü artık insana. Onun hemen, derhal, anında, o anda olması, oluvermesi gerekiyor. Hiçbir şey olgunlaşmıyor böylelikle. Duygularımız dâhil her şeyi ham halde tüketiyoruz. (?) Olağanüstü hamlıklar çağının zirvesinde yaşıyoruz.

Erişimin bunca kolay olmasının insana yaptığı en büyük fenalık budur işte. Sabır yokluğu, devasa bir problemler yumağı oluşturuyor insan benliğinde.

?Aşk? mesela. Şairin ?ölüm bile aşk ile? dediği aşk fakat. ?Yangınım çok büyük? diye böğüren şarkıcılardan şairlere yer kalmayınca unuttuk aşkın ne olduğunu. Sadece kendisine âşık insanların bir diğerinde kendisini gerçekleştirmesine aşk diyoruz artık, ne acıklı. Sevdiceği için hiçbir şey yapmayan, hiçbir fedakârlıkta bulunmayan insan teklerinin ?büyük aşklar? yaşadığı son derece ilginç bir çağa geldik. Aşk, psikiyatristler tarafından bir hastalık olarak sınıflandırılsa yeridir artık. Tutkuyu aşk, aşkı oyun belliyoruz. Oysaki ?yağmur bela gibi gökten yağarsa / başını ânâ tutmaktır adı aşk? diyen adamın aşkı lazım gelir bize. Kurtuluşumuz oradadır.

?İstişare? mesela. Bir meseleyi bilsen de bilmesen de, o meseleyle ilgili bir karara varacakken o meseleyi senden daha iyi bilenlere de bilmeyenlere de danışabilme olgunluğu. ?Her işimi kendim yaptım? diyen zavallılardan olmama ahlakı. ?Keşke sorsaydım? pişmanlığını yaşamama alışkanlığı. ?Onların işleri meşveret iledir? sırrına erişebilmenin eşsiz ferahlığı.


Ve ?insan? mesela? O biricik, o benzersiz canlı türü olarak insan. Her geçen gün anlamını, içeriğini, derinliğini kaybettiğimiz bir kavram olarak insan. Nerede duracağını da, nerede durmayacağını da bilmiyor artık insan. Hiçbir insan bir diğerinden emin değil. (?) İnsanı saklandığı, unutulduğu kovuktan çekip çıkarmak, ona yeniden ?sen yaratılmışların en şereflisi olmak üzere yaratıldın? cümlesini hatırlatmak boynumuzun en büyük borcudur. İnsanı kaybettiğimizde her şeyi kaybedeceğiz çünkü.


(İsmail Kılıçaslan, Yeni Şafak, 2.6.2018)