Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Seyfi GÜNAÇTI


Denize hasret

Denize hasret


İlkokul veya ortaokul Türkçe kitaplarından birinde yer alan Ömer Bedrettin Uşaklı'nın “Deniz Hasreti” isimli şiirini pek severdim. Şiir şöyle başlıyordu:
“Gözümde bir damla su, deniz olup taşıyor,
Çöllerde kalmış gibi yanıyor yanıyorum…”
Denizden uzak kalanlar da böyle hasretlik çekiyorlar mı acaba?
Ben bir dönem bu hasretliği yaşadım.
Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde üç sene görev yaptım. Çamlıhemşin, sahile 22 km mesafedeydi. O zamanlar biz bu yolu 1 saat 50 dakikada alıyorduk. Haliyle denizde yüzmek için Çamlıhemşin'den sahile inmek, akıllı adamın işi değildi. Yani biz denizden uzaktaydık ve denize hasretlik çekiyorduk. 
Bir yaz günü sahile inmiş, minibüsle Pazar'a doğru yol alırken masmavi denizi görmüş ve imrenmiştim. O anda kendimi o mavi sulara bırakmayı o kadar çok istedim ki… “Şimdi bu çevrede yaşayan insanlar ne kadar şanslı” diye düşündüm.
Gün geldi, tayinim Terme'ye çıktı. Deniz, şehre 3 km mesafede. Arabaya atladın mı 10 dakikada Miliç sahilindesin. Tabii ki Yalı Mahallesinin sahili daha yakın. 
Buraya geldiğimizin ilk yılları denize çok giderdim. Miliç Karakolunun doğusunda kalan sahil boyunca çok sayıda köylümüz- akrabamız vardır. Hem onları ziyaret eder hem de denize girerdik. Son yıllarda bu sayı üçe, ikiye düştü. Bana refakat edecek bir arkadaş bulamadığım için geçen yıl hiç denize gidemedim. Bunu hep bir eksiklik olarak gördüm.
Bu sene de denize girmek kısmet olmadı. Ta ki geçen haftaya kadar.
Pazar günü öğleye doğru aile dostumuz Adem ve Kadir Ergen kardeşler aradı. “Biz ailece Miliç'teyiz. Karakoldan 300 metre ilerideki kavak ağaçlarının altında sizi de bekliyoruz” dediler. Bu, aradığım fırsattı. “Tamam” dedim. Eşimle birlikte Miliç'in yolunu tuttuk. 
Miliç'te konuşlandıkları yer, akrabamız İsmail Uzun'un evinin karşısına düşüyordu. Vaktiyle çeşitli sebeplerle buradan kum almışlar. Burada, her daim deniz suyunu alabilecek konumda alçak bir zemin oluşmuş. Rahmetli İsmail abi, kırk yıl önce buraya kızılağaç fidanlarını kendisinin diktiğini anlatırdı. O fidanlar büyüdü ve kocaman ağaç oldu. Şimdi biz ve daha başka insanlar, onun diktiği ağaçların gölgesinde oturuyor, serin ortamda yarenlik ediyoruz. 
Öğle yemeğimizi orada yedik. Çaylarımızı içtikten sonra denize girdik. Bu sene ilk defa denize girmiş oldum. Rüzgarın etkisiyle olsa gerek, deniz çok dalgalıydı. Ben dalgaların kırıldığı bölgeyi aşıp derin yerlerde daha rahat yüzmeyi istedimse de Ergen Kardeşler, “Seyfi Hocam! Karadeniz bugün çok azgın. Ne olur, ne olmaz. Sen bugün fazla ileri gitme!” dediler. Ben de onları kırmadım. Böyle zamanlarda çok iyi yüzme bilmek insanı kurtaramayabilir.
Denizde daha ne nimetler var. Belgesel seyrediyorsanız görmüş olmalısınız. Suyun altında da ayrı bir hayat var. Öyle görüntüler ekrana geliyor ki, rengârenk çiçeklerle süslü bir bahçe seyrediyor gibisiniz. Balıkların ve diğer canlıların çeşitliliği insanı şaşırtıyor. Burada, “Rabbinizin nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız” (İbrahim; 34) ayetini hatırlıyoruz.
Deniz ulaşımı da Rabbimizin bize bir hediyesi. Gemilerle yapılan nakliyenin, diğer ulaşım vasıtalarına göre daha ekonomik olduğu söyleniyor. Bunlara, deniz yolculuklarını ve lüks teknelerle yapılan gezintileri de ekleyebilirsiniz. 
“Her nimetin bir külfeti vardır” demişler. Bunca faydasının yanı sıra denizin bazı zararları da vardır. Aslında buna zarar değil de 'tehlikeleri' dememiz daha doğru olur. Bir şairimiz; 
“Deniz deniz mavi deniz/ O ne güzel şey bilseniz!
Faydasını zararını / anlatayım dinleyiniz” diyerek bizleri uyarıyor. 
Tamamını bulmak için internette aradım ama ne yazık ki bu güzel şiire yer verilmediğini üzüntüyle müşahede ettim.
Denizden faydalanacağız. Ancak tehlikelerini de unutmayacağız ve tedbirimizi alacağız.
Allah'ın selâmı üzerinize olsun.