Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Seyfi GÜNAÇTI


Dilin Hastalığı

Dilin Hastalığı


Ayağınız bir şeye takıldı, ‘küt’ diye yere düştünüz. Çayı doldururken bardağınız çatladı! Yeni giydiğiniz gömleğe kahvaltı sırasında reçel damladı. Konuşmanın tam ortasında telefonun şarjı bitti.

Bu gibi durumlarda insanların nasıl tepki verdiğine dikkat ettiniz mi?

Bazıları lânet okur. Bazıları en galiz küfürleri savurur.

İster lanet okusun, ister küfür etsin; bunlar hatayı düzeltmez, olumsuzluğu gidermez. Olsa olsa sözün sahibine ‘seviyesiz’ bir sıfat ekler. Bunlar, dildeki virüslerden kaynaklanır.

Peki bu hastalığın çaresi var mıdır?

Elbette vardır. Dilini kötü sözlere alıştırmayacaksın. Bir olumsuzlukla karşılaştığında “Allah belânı versin” demek yerine “Allah iyiliğini versin” desene. Çok mu zor?

Geçmişimizde ve İslâm tarihinde bunun örnekleri var.

Bir gün Peygamberimiz(SAS), devesinin terkisine birini bindirmiş vaziyette gidiyordu. Bir ara devenin ayağı sürçtü, deve hopladı. Sahabi, “Hay aksi şeytan” dedi. Peygamberimiz ona şöyle dedi: “Öyle deme! Böyle söylediğinde şeytan büyür ve “Bu benim gücümü anladı” der. Sen başına bir şey geldiğinde ‘Bismillah’ de. O zaman şeytan küçülür.” (Ebu Davut, 4.982)

Görülüyor ki, “Hay aksi şeytan” demek de doğru değilmiş.

Bir işe başlarken Besmele çekmek sünnettir. Müslüman buna kendini alıştırmalıdır. Besmeleyi unuttuğu, işe başladıktan sonra aklına gelirse, “Başlangıcı ve sonu için Bismillah’ diyerek eksikliği giderebilir. Çinli bilgin Konfüçyüs’e nispet edilen bir söz vardır:

“Karanlığa küfretmeyi bırak, kalk bir mum yak.”

Bu, İslâm’ın tavsiyelerine de uygundur. Bir olumsuzluk karşısında lânet etmek, bela okumak yerine daha güzel bir ifade ile kişi kendini rahatlatabilir. Bir yanlışlık yapana “Allah iyiliğini versin” demek varken, niçin “Allah belânı versin” diyorsun? Yahut “lânet olsun” demek yerine niçin “Sübhanallah” yahut “Allahu Ekber” demiyorsun? Bunu yapabilirsen, dilini tedavi etmiş ve hastalıktan kurtarmış olursun.

Kuran’da, şeytana lânet okunmasını emreden bir ayet yoktur. Lâkin şeytandan Allah’a sığınmayı emreden nice ayetler, nice hadisler vardır. Eûzu Besmele okuduğumuz zaman da şeytandan Allah’a sığınmış oluyoruz.

Dil, en önemli organlarımızdan biridir. Kişiyi vezir de yapar rezil de.

Ezop ile efendisi arasında geçen dil meselesini bilirsiniz. Efendisi Ksantus, en yakın dostlarının geleceğini söyleyerek Ezop’a, en güzel yiyeceklerden en güzel yemeklerini yapmasını söyler. Ezop denileni yapmış, yemekleri hazırlamıştır.

Vakit gelir, herkes sofradaki yerlerini alır. Bir de ne görsünler; yemeklerin de tatlıların da tamamı dilden yapılmıştır. Davetliler Ksantus’a “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” diye çıkışırlar. Haliyle Efendisi de Ezop’a çıkışır. Ezop gayet sakin;

“Dil, dünyadaki en güzel en tatlı şeydir. İnsanlar dil sayesinde tanışır, birbirlerine sevgilerini dilleri ile anlatırlar” demiş. Efendisi de davetliler de bir şey diyememişler.

Bir süre sonra Ksantos, sevmediği dostlarını yemeğe çağırır. Ezop’a da “Geçen sefer ‘en iyi yemekleri yap’ dedim, bütün yemekleri dilden yaptın. Bu sefer de kötü yemekler yapmanı istiyorum” der.

Beklenen misafirler gelir. Sofraya oturduklarında, bütün yemeklerin dilden yapılmış olduğu görülür. Misafirler gittikten sonra Efendisi, Ezop’u çağırır. “En iyi yemekleri yap dedim, yemekleri dilden yaptın. Kötü yemekler yap dedim, yemekleri yine dilden yaptın. Bu nasıl iştir?” der.

Ezop yine sakindir. “Dünyada en kötü, en acı veren şey dildir. Bıçak yarası unutulur ama dil yarası unutulmaz. Dil, insanları birbirine düşürür. Bazen öyle kötü, öyle yersiz kullanılır ki, kavgalara ve cinayetlere sebep olur” der.

Dilimize sahip çıkalım. Dilimizi hastalık yapan kelimelerden ve ifadelerden koruyalım.