Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


DOĞRULUĞU ÖZÜMÜZDE ARAMALIYIZ


Cümleler doğrudur sen doğru isen.

Doğruluk bulunmaz sen doğru isen.

Doğruluğu, dürüstlüğü uzaklarda aramamalıyız. Doğruluk Kaf Dağı´nın ardında değildir. Doğruluk kendi özümüzdedir.


Biz insanoğlunun fıtratında var, topu taca atmak. İstiyoruz ki herkes doğru olsun. Oysa sormuyoruz biz doğru muyuz diye.


Yukarıda zikrettiğim beyitte tam da bu mevzuya temas ediliyor. Sen doğru olursan bil ki bütün dünya doğru olur. Şayet böyle değil de sen doğru değilsen doğruluğu da asla bulamazsın diyor.


İşte bu anlayış, tam da bizim milli duruşumuzdur. Bizim kültürümüzde, insanoğlu doğruluk anlayışına kendi nefsinden başlamalıdır .


Ön teker nereye giderse arka teker de oraya gider. Ön tekerin istikameti doğru ise arka tekerin istikametinin eğri olma ihtimali sıfırdır.


Bir bilge kişi: ?´ çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Onlara iyi örnek olun yeter. Çünkü onlar anne ve babalarını, büyüklerini taklitle hayata hazırlanırlar,´´ diyor.


Yılan kendi eğrisini görmez de deveye niye boynun eğri dermiş. Şöyle bir kulak kabartıyorum. Aman Allah´ım, adam saatlerce çoluk çocuğundan, toplumdan, komşularından, akrabalarından şikayetçi oluyor. Bu konuda saatlerce nutuk atıyor. Sanırsınız ki dünya yıkılmış da altında kalmışız.


Öğlene kadar yatan adam çocuğum çok tembel diyor. Babasına her daim asi gelmiş bir baba, evladım beni dinlemiyor diyor. Her gün nafakasının hatırı sayılır bir bölümünü dumana yatıran zat çocuğum çok savurgan diyebiliyor.

Bunların hiçbir geçerliliği yok, olamıyor da zaten. Kimse, hele çocuklar lafa bakmıyor, icraata bakıyor. Söyleme bakmıyor, eyleme bakmıyor. Bir adamın özüyle sözü birse, makbul adamdır; değilse değildir.


Bunca kokuşmuşluk nereden kaynaklanıyor? Zannımca söz sahibi insanlarımızın, söylemiyle eyleminin uyuşmamasından kaynaklanıyor.


Bir ahbabımla konuşuyordum. O da yeni neslin zeki fakat tembel olduğundan bahsetti. Gençliklerini heder ediyorlar. Zamanlarını iyi değerlendirmiyorlar. Hep malayani işlerle iştigal ediyorlar. Bilgisayar başında, sanal alemde sanal bir kişilik haline geliyorlar. Gerçek hayatla bağlarını koparıyorlar. Böyle bir halet-i ruhiye içerisinde girdikleri sınavlarda da haliyle başarılı olamıyorlar ve hüsrana uğruyorlar , diye tespitte bulunuyordu.


Sırf yeni nesle inat, yıllar sonra üniversite sınavına gireceğim ve nasıl başarılı olunurmuş onlara uygulamalı olarak göstereceğim, dedi.


İşte gençliğimizin vurdumduymazlığı, insanımızı, isyan boyutuna getirmiş. Peki gençlik niye bu hale geldi?


Bunun suçlusu yine biziz.


Eğer biz doğru stratejiler uygulayabilseydik sonu da böyle olmazdı. Arpa ekenin buğday biçtiği görülmemiştir. Ne ekersen onu biçersin. Biz, gençlerin eline birer tablet vererek onları allame-i cihan yapacağımızı zannettik. Hiç de öyle olmadı. Akıllı telefonlar, aklımızı başımızdan aldı.


Atalarımız bu beyiti söylediğinde ne telefon, ne televizyon, ne de tablet vardı. İnsan, yine aynı insandı, hakikat, yine aynı hakikatti. Doğruluk, her daim geçerli akçeydi.


Teşhis doğruydu.


Doğruluk başkalarında aranmamalıdır. Başkalarının doğru olmasını beklemek on yaşındaki çocuğun pilot olmasını beklemek kadar abestir.


İnanın biz doğru olursak, bütün toplum doğru olacaktır.


Eğrilerin içinde doğru olabilmek ve doğru kalabilmek? en zoru da bu olsa gerek.

Kahramanlık zoru başarmaktır.