Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

M. Yetkin KARAMOLLAOĞLU


DOĞRUYU YAZANLARINDA BİR SAHİBİ VAR!..

DOĞRUYU YAZANLARINDA BİR SAHİBİ VAR!..


Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki ufacık bir kelime bile deve yapılıyor.
Doğruları söylemek, yazmak ve konuşmak çok sakıncalı.

Söylemeyeceksin, yazmayacaksın, konuşmayacaksın...
Arkadaş böyle bir şey olur mu?

Gazetecilik yapacaksın ama gazetecilik ilkelerine ters düşen yalakalıklar yapacak, yalan yanlış yazacaksın.
Bunlar benim felsefeme ve gazetecilik anlayışıma ters düşen ilkelerdir.

Memleketi bu hale getiren, seçilmişleri yanlış yollara iten, menfaat gurupları ve yalakalarıdır.
Menfaatlerin ön planda tutulduğu ortamda doğruları yazmak çok zor. Ama o doğruları korkmadan çekinmeden yazan insanlar da var.

O insanlarında bir sahibi var.
Yazımı uzatmadan, çoklarının bildiğini düşündüğüm (yazarını bilmediğim) bir öyküyle bitiriyorum.

*** *** ***

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.
Derviş de usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.

“Vur usturayı berber efendi”der. Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş bir yandan da aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmını tamamen kazımıştır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, bıçkın bir kabadayı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak;
“Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım”diye bağırır…

Dervişlik bu…
Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcuptur, korkmuştur. Ne de olsa mahallenin kabadayısı, elinde silah; astığı astık kestiği kestiktir.
“Ne diyorsak o” diye ortalıkta dolaşan bir belalı. Ses çıkaramaz elbette…

Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında sürekli aşağılar dervişi, alay eder. Kabak aşağı, kabak yukarı! Konuşur durur.
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası; yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kala kalır. Derken iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir, karnına girer. Kabadayı oracıkta yığılır kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.

Berber ise şaşkın; bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar: “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: “Vallahi gücenmemiştim ona. Hakkımı da helâl etmiştim. Gel gör ki kabağında bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!”
Yarınınız bu günden güzel olsun.