Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU


Ünlü yazarımız Peyami Safa´nın bilinen en meşhur romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu´dur. Eseri bundan 35 yıl önce öğretmenlerimizin tavsiyesiyle lise yıllarında okumuştum. Bu sefer roller değişti, okumaları için ben tavsiye eder oldum öğrencilerime. Sağ olsunlar tavsiyeme uyarak okuma sevdalısı çoğu öğrencim okudu kitabı.

Yıllar sonra ikinci kez okudum kitabı, hem de bir günde. Yıllar sonra aynı kitabı tekrar okumak eski bir dostla tekrar karşılaşma hazzı verdi bana. Ayrı bir lezzet, ayrı bir tat aldım. Eser, topu topu 114 sayfa. İstenilirse herkes bir günde okuyabilir.

Eserin kahramanı, yazarın kendisi. Yazar, olayları kendi başından geçmiş gibi anlatıyor. Kahraman, bir ayağından rahatsızdır. Yedi yıldır bu hastalığı çekmektedir. Tedavi olmak için gezmediği hastane, gitmediği doktor kalmamıştır. Kesin tedavi, hastalıklı ayağın kesilmesi yönündedir. Kahramanımız annesiyle beraber İstanbul´un fakir bir kenar mahallesinde yaşamaktadır. Kahramana, tedavi süresince Erenköy´de oturan bir Paşa akrabası sahip çıkar. Maddi ve manevi yardımda bulunur. Evinde barındırır. Paşa´nın, kahramandan dört yaş büyük serbest yetişmiş Nüzhet adında bir kızı vardır. Nüzhet, yazara acıyarak ilgi gösterir. Aralarında ikisinin de tarif edemediği hissi bir alaka baş gösterir. İkisinin de beklentileri farklıdır. Nüzhet´e, kendisinden 16 yaş büyük Dr. Ragıp Bey talip olur. Bu durum,yazarın yüreğinde travmalara yol açar. Hastalığını unutur.

Gelgitler yaşar. Bir yanda hastalık, fakirlik, kimsesizlik, çaresizlik; öbür yanda ferman dinlemeyen gönül. Ayrı dünyaların insanı iki şahsın yaşadığı psikolojik çatışmalar.
Yazar, hastalıktan o kadar çekmiştir ki ?ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm? diyor. Sıhhat elden gitmeyince kıymeti bilinmiyor. Rahmetli amcam, ?insan hayatının kıymetini anlamak için en az haftada bir mezarlığa ve hastaneye uğraması gerekir? diyordu. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Çekmeyen bilemez.

Çektiği sıkıntılar yazarı o derece etkilemiştir ki, eserin ilk sayfalarında ?büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler? hükmüne varıyor. Buradan hareketle,bana geçirdiğin hastalıkları söyle sana kemalat dereceni söyleyeyim, diyebiliriz. Yazar çok çekmiş olmalı ki bir doktor kadar tıbbi terimlere vakıf olmuştur. Bunları da eserinde kullanmıştır. Cünün, fistül, iltisak-ı mafsal, kadavra, konsültasyon, kordiyal, melankoli, nüzül, seririyat, ufunet? bunlardan bazıları.

Klinik´e o zamanlar seririyat deniliyormuş ki , ilk defa duydum. Yirmili yıllardan günümüze dilimizde de bir hayli değişmeler olmuş. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ise yazarın hastalığı boyunca yedi yıl süresince kaldığı hastanedeki servisin adı . O zamanlar servise koğuş deniliyormuş. En iyisi bu kısa eseri okumak.

Ne diyelim Allah kimseleri koğuşlara düşürmesin. Allah dert verip derman aratmasın.

Sağlıcakla Kalın...