Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Selim EROĞLU


DÖRT BACAK OLMAK

DÖRT BACAK OLMAK


    Köyde, selden harap olmuş ırmağın kenarında, çınar altında, beş on arkadaş sohbet ediyorduk.
    Sohbete dâhil olanların çoğu gurbetçiydi. Fındık mevsimi dolayısıyla memleketlerine gelmiş insanlardı.  Gurbette yaşıyorlardı ama gönülleri sıladaydı. Köyden kentten, çoluk çocuktan, havadan sudan sohbet uzayıp gidiyordu. İçlerinden üçü gurbetin kahrını çekerek emekli bile olmuşlardı.
    Bir ara ilginç bir teklif ortaya attım:
    “Gelin arkadaşlar, emekli olanlarımız köyümüze geri dönelim. Köyü tekrar yeşertelim. Bağımızla bahçemizle ilgilenelim. Eski canlılık tekrar geri gelsin. Artık bir sabit bir gelirimiz de var. Bunu bir kampanyaya dönüştürelim. Yirmi- otuz emekliyi köyümüze geri döndürebilirsek çok iyi bir hizmet etmiş oluruz.” dedim.
    Çok iyi karşılayanlar oldu. Olmaz diyenler oldu. Geçti artık Bor'un pazarı diyenler oldu. Başka işin mi yok diyenler oldu. Baktım fikirler farklı farklı. Bir mutabakat sağlayamadık.
    Ellisinden sonra gurbete gitmek zorunda kalmış ve yeni emekli olmuş bir vatandaş benim bu teklifime karşılık verirken ilginç bir cümle kurdu.
    “Ben, şimdilik istesem de dönemem. Çocuk dört bacak olmadan köye möye dönemem.” dedi.
    Vatandaşın kurduğu cümlenin içerisinde “dört bacak olmak” deyimi geçiyordu. Bu, mahalli bir tabirdi. Tâ çocukluğumda duymuştum. Uzun süredir de duymaya hasret kalmışım.
    Dinleyenler, deyimin anlamını biliyor olmalılar ki bir şaşkınlık alameti göstermediler. “Ne demek istiyorsun” diyen de olmadı. 
    Bu sefer ben, sohbeti derinleştirmek adına “çocuğun ne zaman dört bacak olacak” diye sordum.
    “Bilmiyorum, Allah bilir, çalışmalarımız sürüyor” diye cevap verdi.
    Dört bacak olmak!
    Deyim bu haliyle biraz argo kokuyor. 
    Deyimin içerisinde ayak kelimesi yerine bacak kelimesi geçiyor. Ayak olsa deyim olmaktan çıkardı. 
    Bu zamana kadar okuduğum kitapların içerisinde bu deyime hiç rastlamadım. Anlaşılıyor ki henüz yazılı edebiyata mâl olmamış. Uzun zamandır günlük dilde de kullanıldığına şahit olmadım. Demek ki çocukluğumda duyduğum bu güzelim deyim, kullanılmaya kullanılmaya unutulmaya yüz tutmuş.
    Sohbetin akışından da anlaşılacağı üzere “dört bacak olmak” mecazen evlenmek anlamında kullanılıyor.
    Evlenmek, evermek kelimeleri yerine yaygın olarak çok farklı ifadeler kullanılıyor.
    Dünya evine girmek, baş göz etmek, mürüvvetini görmek, gelin    güvey olmak… gibi.
    Neden farklı ifadelere baş vurulur?
    Bu durum, dilimizin ve kültürümüzün büyük bir zenginliğidir. Dil, kültürün en önemli taşıyıcısıdır. Kültürün zenginliği, kullandığımız kelimelerde, cümlelerde saklıdır. 
    Kişinin, kullandığı kelimelerden, cümlelerden nereli olduğunu bile anlayabiliriz.
    Bu deyimi sohbete dahil olan aynı yörenin insanları tereddütsüz anladığına göre demek ki aynı kültürün mahsulüyüz. İşte bizi biz yapan bu ortak kültürdür. Bu ortak kültüre sahip çıkmak aynı zamanda vatana sahip çıkmaktır. Aksini düşünmek bile istemiyorum. 
    Dünyanın neresinde olursa olsun birisi “dört bacak olmak” deyimini kullanıyorsa, bilin ki o bir Termeli'dir. Bu yörenin, bu kültürün, bu coğrafyanın insanıdır. İnsanlar farkında olmasalar da bu böyledir. 
    Ne diyelim, arkadaşın çocuğu en kısa zamanda dört bacak olur, babası da söz verdiği gibi köyüne geri döner ve emekliliğinin tadını çıkarır.